30 Aralık 2014 Salı

Son moda aile türü : Çocukerkil yönetim


Aile; en bilinen tanımıyla toplumun  en küçük birimidir. Geniş aile, çekirdek aile, ataerkil aile, anaerkil aile gibi türleri vardır. Ancak özellikle son yıllarda yeni bir aile türü türedi ki, 2014'e veda edeceğimiz bu günlerde bu konuyla doldu taştı yüreğim. Çok sık karşıma çıktığı için kaleme almaya karar verdim. Bahsettiğim konu belki de canlanmıştır aklınızda ; "çocukerkil aile türü" !!!

Çocukerkil aile türünün oluşmasının sebeplerinden bahsedecek olursak: öncelikle anne-babanın çocuklarıyla ilgili her konuda ortak sonuca varmaları gerekiyor. Annenin evet dediğine babanın hayır demesi (veya tam aksine), ağlamasın-küsmesin diye çocuğun her dediğinin yapılması gibi ebeveyn davranışlarının hiç bir sınırlamasının olmaması, zamanla ailede idareyi çocuğa vermeye başlar. İsteklerinin gitgide artmasından dolayı iyice saldırgan ve hırçın bir çocuk olduğundan yakınan ailelerin atladıkları bir konu var ki(!) o da bu duruma gelene kadar çocuklarıyla neler yaşadıklarıdır. Geri dönüp bakmaları gereken çok önemli bir konu hemde..

Çocuklar durupdururken hırçınlaşmamıştır, ama aile çocuğun üzerine "bu çocuk çok hırçın", "yaramaz" gibi bir etiket yapıştırarak çocuğu gitgide o tarafa çekmiştir. Atalarımız boşuna dememiş, aynı şeyi 40 kere dersen gerçekleşir diye, işte bu söz bu konuda da geçerli.

Aileler, çocukla ilgili konularda ortak karar almadıkça, sınırlandırma yapmadan onun her dediğini yaptıkça, onun vasfı olmasa bile etiketlendirme yaptıkça, çocuğun egemen olduğu aile sayısı artar elbette...

Çocuk aile tarafından yetiştirilebilen muhtaç bir yapıya sahiptir aslında. Ancak işler tersine dönerek aile çocuk tarafından yetiştirilme yoluna doğru giriyor. Bu gerçek olduğu kadar acı bir durum.

Geçenlerde gördüğüm bir cips reklamı, alışveriş yapılırken neyin alınması gerektiğine çocuğun karar vermesini konu almış, ve anne-babanın isteklerini markette çocuk kabul edince ebeveyn "büyüksün patron" diyerek güldüler. Gayet basit görünen bu reklamda aklıma ilk gelen, çocuğun egemen olduğu aile türünün artık bu kadar normalleştiği durumu oldu. Küçücük bir çocuğa "patron" denilerek onu yüceltip evin yöneticisi haline getirmek ne kadar "doğru" bir davranış!!!

Dizilere, reklamlara konu olmasına rağmen normal görülmeye devam edilen bu konu bence atlanılan çok önemli bir yanlışlığı taşıyor üzerinde. Hem aile etiğimize, hem kültürümüze bu kadar ters olan bu yeni model aile türü ne kadar da çabuk kabullenildi. Atlanılan bir konu daha var ki, çocuk egemen ailelerde saldırganlık ve hırçınlık, çocukta büyük bir problem olarak ileriki yaşlarında karşılarına çıkıyor. Bu da ruh sağlığı bozulmuş bir nesile sebep oluyor. Aile, toplumun en küçük birimi dedik başta, birimin temelinde sarsıntılar olunca bu toplumun geneline de yansır. Bu yüzden ailelerin çocuk yetiştirirken çok ciddi bir hassasiyet göstererek toplum ve aile etiğine uygun bir nesil yetiştirmeleri gerekir. Bu gelecek nesil için çok önem taşıyan bir faktördür. Normal görünen anormallere dikkat edilmesi gerekir!!!

                                                                                                                 Aile Danışmanı
                                                                                                                 Hümeyra Yıldız

23 Aralık 2014 Salı

Ah şu gereksiz mitler...

       
          Millet olarak abartmayı ve bilmesek de biliyormuş gibi anlatmayı öyle çok seviyoruz ki bu maalesef cinsel konularda da aldı başını gidiyor. Hayatımızın diğer alanlarındaki etkileri bambaşka ve uzun bir konu ama cinsel hayatımıza olan etkisi oldukça etkili görünüyor. İlk gece (gerdek gecesi) sorunları olarak bahsedecek olursak, cinsel mitler evlenecek olan kadında da erkekte de çok büyük ve negatif etkilere sebep oluyor. Aslında gerekli olan cinsel mitlerden ziyade kesinlikle evlilik öncesi cinsel eğitimdir. Ama ne yazık ki, bu çok önemli bir konu olmasına rağmen ülke olarak üzerine düşülen bir konu olamadı.

          Kadınlar çocukluğundan beri utandığı için yada bu konuları konuşacak kimse bulamadığı için tamamen bilgisiz olarak dünya evine giriyorlar ve kulaktan duyma bilgilerle ilk gece onların gözünde korku verici olarak canlanıyor. Canının acıyacağı, kanlı bir gece!... Bu da vajinismus gibi cinsel sorunları beraberinde getiriyor. Bu etki sadece kadınlarda oluyor değil tabi.. Erkekler de arkadaş çevresinden veya porno filmlerden öğrendiği yanlış ve yetersiz bilgilerle dünya evine giriyor ve karısıyla ilk gece hakkındaki beklentilerinin tamamen farklı olması onda da olumsuz etki bırakıyor, bunu kafasına takarak ve karısını memnun edemeyeceğini düşünerek sertleşme veya erken boşalma gibi sorunlarla karşılaşabiliyor.

          Aslında çiftler, cinsel sorunların gayet normal ve herkesin başına gelebileceğini düşünüp ilk geceyi gözlerinde büyütmeseler bu sorunlar olmayacak. İlk gece yaşanan bu sorunlar ilk gecede kalmıyor maalesef tüm evlilik hayatına, hatta anne-baba olmalarına kadar yansıyor.. Herhangi bir konuda uzman olmak için yıllarca üniversitede dirsek çürütüldüğü halde, aslında en önemli konu olan karı-koca ve anne-babalıkta eğitimsiz olarak bu yola atılmak, büyük sorunlara sebep oluyor. Çiftlerin önce cinselliği öğrenmesi ve hayata doğru geçirebilmesi çok önemli.. Bunun için muhakkak bir cinsel danışmana gitmeleri gerekiyor.

                                                      Aile Danışmanı - Cinsel Danışman
                                                                    Hümeyra Yıldız

16 Aralık 2014 Salı

Aile birliğini tehdit eden unsurlar...


          Evlilik kutsal bir müessese ve bu artık lafta ezberlediğimiz, sözle sık tekrar ettiğimiz bir gerçek. Ama bazen bu gerçeği unutabiliyor ve aile içindeki muhabbete tehdit olabilecek dış etkenleri daha da ön plana çıkarabiliyoruz... Bunların başında günümüzü düşünecek olursak en büyük etken elbette teknoloji... Bununla ilgili artık yazılmadık makale, çizilmedik karikatür bile kalmadı, ki bu vahim bir durum. Ebeveynlerin televizyon, bilgisayar, tablet veya telefona bağlı hayatları çocuklarına ve onların gelecekteki yaşantılarına da yansıyor. Çocukların psikolojik-sosyolojik hatta biyolojik gelişimlerinin önüne kocaman bir engel oluyor. Psikolojik dedim çünkü; içine kapanık, sessiz bir çocuk, gelecekte de pasif bir karakter oluşmuş oluyor. Sosyolojik dedim çünkü; teknolojik aletlere kendini kaptıran bir çocuk evet onlardan çok iyi anlayan bir dahi gibi görünebilir ama arkadaş çevresi olmayan, insanlarla hangi ortamda nasıl konuşulması gerektiğini bilemeyen , asosyal bir karakter oluşmuş oluyor. Ve biyolojik dememin sebebi de; televizyon karşısında saatlerce oturan bir çocuk acıktığını, susadığını, midesine girenin ne olduğunu bilemeyeceği için ağzına tıktığımız her şeyi yer hale gelebilir (hatta bazı anneler sırf yemek yesin diye televizyon karşısına çocuğunu oturtuyor, ki çok yanlış!) ve hareket etme seviyesi yaşının gerektirdiğinin altında olduğu için de bu yol obeziteye kadar gider... Ben sadece insanın biyo-psiko-sosyal bir varlık olduğu yönünden yaklaşarak teknolojinin hayatımızda ne kadar zararlı olabileceğini kısaca açıkladım. Ama çok daha ötesi de var elbette...
       
          Ha hiç yararı yok mu bu nanelerin diye düşünülmesin. Ben bu yazıları size ulaştırabilmek için kullanıyorum mesela teknolojiyi:) Doğru ve kontrollü bir şekilde kullanırsak elbette bize çok faydası olan şeyler. Ebeveynlere düşen en büyük görev de çocuklarına doğru model olabilmektir. Bunlardan en önemlilerinden birisi de teknoloji idaresi. Çağımızda çocukların tamamen teknolojiden uzak durması imkansız gibi bir hal aldı bu yüzden de ebeveynlerin onlara örnek davranışlar sergilemesi gerekiyor.
 
          Aile içi sohbet saatleri, aile toplantıları, birlikte yemek yemek, çay içmek, gezmek-dolaşmak, vakit geçirmek... Bunlar ailenin fertlerini birbirine daha da bağlayıcı paylaşımlar.. ve bunları yaparken mutsuz olan insan henüz olmadı;) İşte bunların tam tersi aile içi muhabbete tehdit olabilecek diğer dış etkenler olarak görülebilir...

          Günümüzde iletişim kuramadığı için, kültür uyuşmazlığından, maddi sıkıntılar veya işsizlikten dolayı, cinsel hayatında sıkıntı yaşayanlar, çocukların yetiştirilme tarzında anlaşmazlık olması, aile büyüklerinin aileye müdahalesinde doğru tavrı takınamama veya onlarla birlikte yaşamaktan dolayı geçimsizlikler hatta boşanmaların oranı çok çok arttı maalesef. Araştırmalar gösteriyor ki, bunların çoğu evliliğin ilk beş yılında gerçekleşip boşanmayla biten ailelerden oluşuyor. Doğru iletişim kurabilmek, konuşmayı başarabilmek, sevgi, saygı, sadakat, güven, adalet, empati kurabilmek gibi çok bildiğimiz, belki de çok tekrar ettiğimiz şeyleri hayatımıza geçirmek gerekiyor.

          En başta da söylediğim gibi kutsal bir müessese olan evlilik kurumu, kaliteli malzeme kullanılarak sağlam temeller üzerine kurulmalıdır. Olmayacak bir şey değil, eskiler evliliklerinin ömür boyu sürmesinin sırrını bu bahsettiğim paylaşımlarda olduğunu ve bunları hayatlarına geçirerek mutlu bir evlilik sürdüklerini ifade ediyor... Bizler de günümüzün "eskileri" olalım ve ömür boyu mutlu evliliğe, mutlu aileye sahip çıkalım...

                                                                                                        Aile Danışmanı
                                                                                                        Hümeyra Yıldız

15 Aralık 2014 Pazartesi

İletişim Problemi...

         "Nedeeeeen? diye haykırmak geliyor içimden. Neden dinlemiyor, empati kurmuyor veya anlamak için çaba göstermiyor..."
       
          Kendini böyle ifade etmeye başladı artık belki de. Çünkü konuşamıyorlardı artık. Evet çok iyi bildiklerini sandıkları konuşmayı birbirlerine yapamıyorlardı ve mutsuz olmaya başlıyorlardı. Kendi doğru bildikleri en doğruydu çünkü. Karşısındakinin söylediğinin doğru olabilmesi için hiç bir ihtimal yoktu ki! Dinlemeye ne gerek vardı... Belki içinden kızgındı kendine; hırçınlaştığı için, kendi dogmalarını yıkamadığı için, onu kırdığı için!.. Ama yapamıyordu yine de, anlatamıyordu böyle düşündüğünü, çünkü bilmiyordu konuşmayı, iletişimi. Hem o da bağırıyordu, bağırarak anlatıyordu ki, niye altta kalan kendisi olsun, "mecburen" bağırıyordu kendisi de, istemeden kırıyordu, tabii ya, oh be içi rahatladı, çünkü suçlu kendisi değildi (!)

          Evet iletişim problemi öyle büyük bir sorun ki, en sonunda günah keçisi ararken bulur insan kendini... Ama ikisi de aynı şeyi farklı şekilde savunuyor olabilirler belki, konuşamadıktan sonra bunu nereden bileceklerdi ki!...



Cam vazo kırılınca yapıştırsak da eskisi gibi olmaz elbette.
Peki ya insan !!!

İki dinleyip bir konuşmak kimseye zarar vermez.
Belki de dogmaları yıkma zamanı gelmiştir...


       

          İletişim problemiyle ilgili çok sevdiğim bir hikayeyi de hazır konu açılmışken paylaşmak isterim. Gerçeklik payından ziyade anlatılmak istenen mesaj çok önemli... İyi okumalar...

                                                                                                               Aile Danışmanı
                                                                                                               Hümeyra Yıldız        
**************************
          Guru, öğrencisine sorar:
- İnsanlar neden birbirine bağırır?
          Öğrencisi bir süre düşündükten sonra cevap verir:
- Çünkü sakinliğimizi kaybettiğimizde birbirimize bağırırız.
           Guru tekrar sorar:
- Ama eğer o kişi tam yanında duruyorsa, bağırmaya ne gerek var ki? Söylemek istediğin şeyi yumuşak bir şekilde de söyleyebilirsin.
           Öğrenci başka açıklamalar da getirmeye çalışır ama guru hiçbirinden tatmin olmaz ve sonunda kendi fikrini paylaşır:
- İnsanlar birbirlerine kızdıklarında, kalpleri birbirinden çok uzaklaşır. Bu uzaklıkta seslerini karşılarındakine duyurmak için bağırmaları gerekir. Ne kadar çok kızgınlarsa o kadar kuvvetli bağırmak durumunda kalırlar. Halbuki iki insan aşık olduğunda ne olur? Kalpleri yakın olduğu için birbirlerine bağırmazlar, yumuşak bir şekilde konuşurlar. Aralarındaki mesafe yok denecek kadar azdır. Sevgileri arttıkça ne olur? Konuşmak yerine birbirlerine fısıldamaya başlarlar. Hatta beraber yaşlandıkça, fısıldamaya bile ihtiyaçları kalmaz, iletişim kurabilmek için, birbirlerinin gözlerine bakmaları yeterli olur. Yani kızgın hissettiğimiz zaman, kalplerimizin birbirinden uzaklaşmasına müsade etmememiz lazım. Kalplerimizi birbirinden uzaklaştıracak kelimeler kullanmamak lazım, yoksa birgün gelir ki, kalpler arasındaki mesafe o kadar artmıştır ki, geri dönüş yolunu bulamayız.

3 Aralık 2014 Çarşamba

Cinsellik evliliğinizde bir problem olmasın...




          
          Sağlıklı bir evlilik için cinselliğin önemli olduğu gerçeği belki de kültürümüzde unutulmaya başladı. Ama farkedilmese de cinsellik önemsenmedikçe evlilikte bir problem haline gelmeye başlayabilir. 
           Her insanın bedensel ve ruhsal mutluluğunun önemli bir bileşeni sağlıklı bir cinsel hayattır.  Bu cümle bana ait değil, DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ'nün söylemiş olduğu bir gerçek.. Bu mutluluk sebebini engelleyen erken boşalma, vajinismus, cinsel isteksizlik, cinsel işlev bozuklukları gibi sorunlar kaderiniz olmak zorunda değil. Cinsel danışman veya cinsel terapistlerin yardımıyla hayatınızı olumsuz etkileyen bu gibi sorunların çözümlerine ulaşabilirsiniz.                                        
            Cinsel Danışmanlar, Probleminizi çözmek yerine çözüm yolunun farkına varmanıza yardımcı oluyor , size yol gösteriyor. Görüldüğü gibi cinsel terapide Balık tutup elinize vermek değil, tutmayı öğretmek felsefesi geçerli... Bu problemler hayatınızın herhangi bir zamanınızda tekrarlanabilirliği durumunda idare eden ve problemin üstesinden gelen SİZ olacaksınız, bu özgüveninize de yarar sağlayacaktır...
            Cinsel problemi hayatında artık normal bir durum olarak görüp çözümü için hiçbir şey yapmamaktansa daha mutlu birliktelik için bir adım atıp cinsel danışmanlara başvurulmalı...
            Doğru bildiğimiz yanlışların kurbanı olabilirsiniz.. Belki de bilgisizlik sebebiyle mutluluğunuz engelleniyor olabilir.. Bunların farkına varın...

                                  Peki cinsel danışmanlıkta neler olur? 
           Öncelikle siz bir problemin olduğunu farkederek danışmana gelmekle tedavinin çok büyük bir kısmını atlatmış oluyorsunuz. Bu konuda sizi tebrik ederim.. Terapi başlangıcında iletişimi tüm samimiyetiyle kurduktan sonra ; "Cinsel ilişki nasıl yaşanıyor? Ne tür engeller var? Cinsel ilişkide başarılabilinen ve başarılamayan durumlar nelerdir? Mevcut durumun düzeltilmesi için neler yapılması gerekiyor?" gibi sorunları konuşarak çözüm haritasına doğru gidiliyor ve seansta anlatılanlar evde uygulanılacak şekilde tekrarlanılıyor.. Terapiye gelerek katettiğiniz yola evde uygulamalarla devam edip problemin tamamen üstesinden gelmiş olursunuz.. 
               Olmaz veya olmayacak diye bir şey yok... Bilgisizliğin esiri olmayın ve mutluluğunuz için bir adım atın...

                                                                                     Aile Danışmanı - Cinsel Danışman 
                                                                                      Hümeyra Yıldız
                                 

1 Aralık 2014 Pazartesi

Uzun ömürlü mutluluk...

       
          Aile olmak demek, iki kişinin sadece imza atması demek değil; bir ömrü, saygı ve sevgi çerçevesinde paylaşabilmek anlamına gelen çok genel bir kavramdır aslında. İki ayrı bedenin bir beden uyumunu göstererek yaşaması elbette onları daha mutlu bir hayata sürükler. Ancak bu iki dudak arasından çıkan bir cümle gibi kolay olmuyor tabi. Bu yüzden iki kişiye de düşen görevler vardır ki -zamanla oturacağı için bu görev olmaktan çıkarak mutluluk sebebine dönüşebilir- işte onları hayatımıza geçirmeyi başarabilirsek asıl o zaman uzun ömürlü bir mutlu aile tablosu çizebiliriz. Aynı evde yaşayan iki yabancı... Bu cümle kimseye tebessüm ettirecek bir anlama sahip değil.
       
          İletişim sorunu aileye giren bir canavar...o canavarı evden kovarak tekrar uyumu bulabiliriz. Bu konuda tıkanmış ve problemi çözemiyor olabilirsiniz. İşte aile danışmanları burada hayatınıza girerek düğümü çözmenize ve problemin ne olduğunun farkına varmanıza yardımcı olmak için vardır..
       
          Kültürümüzde aile olmak çok önemli bir yere sahiptir. Aile olmak kadar aileyi korumak da gerekir. Toplumumuza has bir bakış açısı var ki, çok eski zamanlardan beri bilinen ve çoğu evlilik için hala geçerlidir diyebileceğimiz bir durumu taşır.. Evlilik iki kişinin değil iki ailenin evliliğidir...

          Kadın da erkek de aile mahremiyetine ve ailenin kendine has olan kurallarına uygun yaşayabilirse tehlike çanlarının çalmasına izin vermemiş olurlar. Bu da ailenin sağlamlığını artırır.

          Sağlam temelli,uzun ömürlü,mutlu bir aile için varın el-ele tutuşun...


                                                                                                                        Aile Danışmanı
                                                                                                                        Hümeyra Yıldız