25 Mayıs 2016 Çarşamba

PAYLAŞMAK..

          Paylaşmanın insan üzerindeki etkilerinden bahsetmek istedim bu yazımda. Çünkü insan hayatının bütün evrelerinde paylaşmak var. Bu kadar önemli bir yere sahipse paylaşmak, ya çok güzel bir şeydir, yada çok gerekli. Sizce? Bence ikisi de. 
          Doğarız, annemiz olur, babamız olur. İkisini ayrı severiz. Ama onlar da birbirlerini severler, işte tam o noktada sevdiğimizi bir diğeriyle paylaşırız. Kardeşimiz olur, önce anne-babamızı, sonra oyuncak ve eşyalarımızı paylaşırız. Yaşarız, büyürüz, bu süreçte bir çok şeyi, bir çok kişiyle paylaşmış oluruz zaten. Sonra çevremiz olur, arkadaşlarımız, dostlarımız, sevdiğimiz, sevmediklerimiz olur. Okulda kalemi, kitabı, defteri hatta kopyayı paylaşırız. Tenefüste oyunu, süreyi, arkadaşlarımızı paylaşırız. Zaman geçer, onu da paylaşırız elbet. Sonra evleniriz. Önceden bir hayatımız vardı ama artık sevdiğimizle o hayatımızı da paylaşırız. Sevgimizi, duygularımızı, aşkımızı, hüznümüzü, mutluluğumuzu, bir tas çorbamızı, duamızı paylaşırız.
          Çok paylaşımcıyız evet. Bazen bencilliğimiz tutar, hep ben deriz. Ama mutlu olamayız o bazenler. İnsanın yaradılışında gizli bir cevherdir paylaşımcılığı. Peki o 'ben tiryakiliği' niye var o zaman. İşte orası tamamen imtihan. Hani genelde filmlerde görürüz ya, insana sağ omzundan melek güzel düşünceler verirken, sol omzundan kötü düşünceler verir şeytan. Belki bu iki ayrım çok keskin olur ama 'ben tiryakiliği' ile 'paylaşımcı ruhumuz' işte bu iki savaşçı gibidir. Tarafını seçmek tamamen sana kalmış. 
          Paylaşımcılık başkalarını da düşünmeyi gerektirir. Mutluluk ise bulaşıcıdır. Bir paylaşım anınızı kameraya çekseniz eğer görürsünüz. Paylaştığınız ufak bir şey bile olsa, muhatabınızın yüzünde bir gülümsemeye sebep oluyorsa eğer ki, o sizin yüzünüze de yansır ve ayrıca tüm gününüze, hatta gününüz içinde hayatınızdan gelip geçen insanlara da yansır. Bir paylaşım, bir gülümseme, bir mutluluk.. Daha ne olsun..
          'Ben tiryakiliği' ise sözde güçlüdür, sözde mutludur, sözde... Öyle görünür, öyle görünmeyi sever 'benci'ler. 'Benci'lik de bulaşıcıdır. Karşı taraftan bekler her şeyi. Ama bir yere kadar dayanır ve karşı taraf da bırakır vermeyi. 
          Gelelim paylaşımın aileye olan etkisine.. Karı-koca sevgisini paylaşır, bir çocukları olur. O sevgi çocuğa da yansır. Çocuk mutlu bir ailenin bir ferdi olur ve gördüğü, dolayısıyla model aldığı çok güzel bir şey vardır o ailede, PAYLAŞMAK. Çocuk da sever paylaşmayı, bir zararını görmemiştir çünkü. Oyuncaklarından başlar, sevgisinden devam eder paylaşımcılığı. Doğumdan yaşamın sonuna kadar her an paylaşmak mutlu eder insanı. Aile için de çok önemli bir kriterdir ve birlikteliği artırır, kuvvetlendirir. Paylaştıkça sever insan, sevdikçe de paylaşır. 
          Lafı uzatmaya gerek yok aslında. Hem çok güzel, hem de çok gerekli olduğu belli olan bir paylaşımdan bahsediyoruz sonuçta.
          Ben de bu düşüncelerimi siz okuyanlarla paylaşmak istedim. İyi okumalar dilerim.
                                                         Aile Danışmanı
                                                         Hümeyra Yıldız

8 Mayıs 2016 Pazar

KAFALAR... (Hep Siz mi Eleştireceksiniz?)

         "Ne düşündüğünü biliyorum!" diye his vardır 'kafalar'ın içinde. "Böyle söyledi ama asıl demek istediği başka şeydi, ben anlarım, insan sarrafıyım ben(!)..." Bazen dildeki prize beynin fişinin takılı olmadığını fark etmeden, olur olmadık konuşmalar yapar, kendi kusurunu görmeden başkalarını eleştiri bombardımanına tutmaktan da geri kalmaz o 'kafalar'.

          Yıkıcı eleştiri, toplum içinde de kimseyi memnun etmediği gibi özellikle evlilikte çok büyük kırıklar bırakır geride. Eşinin sevmediği bir huyu, davranışı, giydiği kıyafeti, yaptığı yemeği... Çocuğunun ders çalışmaması, dağınık olması, yemek seçmesi, içine kapanık olması... Arkadaşlarının ona uyum sağlamaması, anlayışsız olmaları, 'kılıbık' olmaları... vs. Eleştirecek çok şey bulur o 'kafalar'. Peki mutlu olurlar mı?... Hep doğruyu bildiğini sanma düşüncesi ne kadar mutlu eder bir düşünün bakalım. Eğer öyleyse, her insanın fikrinin farklı olma durumunu düşünürsek ve her farklı fikri eleştirip doğrusunun kendi fikri olduğunu söylemeye çalışan o 'kafalar', asıl yanlışın, yaptığı bu davranış olduğunu anladığı gün gelmese bile, bir gün muhakkak bir yerde patlak verecektir ve artık bunun bir çözüm olmadığını kabul etme zorunluluğu hissedecektir. Ama bu şekilde bir sonlanma olursa eğer o 'kafalar'da yenilgi, mağlubiyet hissi doğabilir. Peki ne yapmalı? Eleştiri huyundan nasıl vazgeçmeli.

          Madem o 'kafalar'ın hayatta değişmesini istediği çok şey var, o zaman öncelik kendi kafasında değişiklik yapmalılar. Evlilikte 'Seni Seviyorum' sözünden sonra güzel bir söz varsa eğer, o da 'Haklısın' diyebilmektir. Yıkıcı eleştiri evlilikten çok şey götürürken, karşı tarafın da haklılık payının olduğunu unutmadan yaşamak ve bunu dile getirmek evliliğe çok şey katar, yani yapıcıdır. Uzun ve mutlu bir evlilik için de gerekli olan şey yapıcı olmaktır. Bu sadece evlilik içinde değil, toplumda da geçerli bir kaidedir. Sürekli insanların açığını bulan, beğenmeyip eleştiren 'kafalar' mı, yoksa her düşünceye değer verip dinleyen 'kafalar' mı daha sevilir, buyurun siz düşünün.

          Dönelim 'kafa okuma' meselesine... Gerçekten doğru mu tahmin ediyorlar, insanların yaptığı ile asıl vermek istediği mesaj farklı mı oluyor o 'kafalar'a göre.. Hadi diyelim ki, her tahmini aslında doğru, peki bundan kazancı ne? Koca bir YÜK! Asıl kusur, görenin gözündedir. İnsan kendisinin en küçük bir kusurunu oturup düşünse, başkalarında kusur arayacak vakti kalmaz, her şeyi olduğu gibi kabul etmeye başlar, yükü hafifler, mutsuzluğu azalır.

          Evet hep eleştiren mutsuz 'kafalar'. Bir de sizi eleştiren biri olsun istedim. ama niyetim yıkmak değil, yapmak. Yeni yol çizin kendinize, hayat kısa, değerini bilin her şeyin. Mutsuzluk aramayın, Mutsuzluk için uğraşmayın, yaptıklarınızla mutsuz olduğunuzu fark ediyorsanız 'haklısın' kelimesiyle hayata dönüş yapın.


                                                                                         Aile Danışmanı
                                                                                         Hümeyra Yıldız

          Güzel mesaj veren bir yazıyla karşılaştım ve paylaşmak istedim. iyi okumalar dilerim...


KALİTELİ VE MUTLU BİR YAŞAM İÇİN

AZALTIN
Yediğiniz yemeği, yemeğin tuzunu, çayın şekerini, kullandığınız eşyaları, harcadığınız parayı, boşa geçen zamanı, gözyaşlarınızı, kafaya taktıklarınızı, kıyafetlerinizi, kuruntularınızı, bilgisayarda - telefonda geçirdiğiniz zamanı, insanlardan beklentilerinizi, televizyon izlemeyi...
BIRAKIN
Şikayet etmeyi, çekingenliği, rezil olma korkusunu, mazeret üretmeyi, başkaları için yaşamayı, yapamam düşüncesini, olumsuz düşünceleri - kelimeleri, surat asmayı, önyargıyı, herkei eleştirmeyi, herkesi düzeltmeye çalışmayı...
ÇOĞALTIN
Gülümsemeyi, sevmeyi, şükretmeyi, toprağa dokunuşunu, renkli giyinmeyi, iyi hissettiren müzikleri, içtiğiniz suyun miktarını, çocuklarla geçirdiğiniz zamanı, selam vermeyi, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, mazur görmeyi, alttan almayı, sevginizi hakedene vermeyi, istikrarınızı, hayal kurmayı, güzel söz söylemeyi, kitap okumayı...

*alıntıdır.

NOT: KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ.!!!