26 Aralık 2015 Cumartesi

ÖMÜR DEDİĞİN... (2015-2016)

ÖMÜR DEDİĞİN... (2015-2016)

        Ömür dediğimiz şey, güzel-çirkin, iyi-kötü, mutlu-mutsuz, siyah-beyaz, yaz-kış, uzun-kısa... geçer gider. Ne kadar iyi hatırlayabileceğimiz anı bırakırsak, o kadar gülümsetir bizi hayat. Dönüp geriye bakarız her geçen zaman. Hatıralar kah gülümsetir, kah ağlatır. İşte madem geçiyor zaman, madem iki dudak arasındaki nefese bakıyor ömür, madem zamanımız sonsuz değil; o zaman geçirebileceğimiz en etkili vakitler için uğraşmak gerekmez mi? Hayallerimiz için koşmak gerekmez mi? Ailemizle, arkadaşlarımızla, kendimizle (!) vakit geçirmesini bilmemiz gerekmez mi?
Herkes aile kurar, çocuk sahibi olur, zaman geçer gider ve çocuklar büyür elbet. Ama önemli olan; onların sağlıklı bir psikolojide büyüyüp, sağlam karakter sahibi bireyler olması için ne kadar uğraşıldığı. Çocukluğunu yaşamasına ne kadar fırsat verildiği. Teknolojiye bağlanıp hayatta neler olup bitiyor bilmeden, sokak oyunlarından haberi olmadan, gelişiminde o çok önemi olan oyun ve oyuncaklara elini sürmeden büyüyüp gidiyor neslimiz. Bunun yanlış olduğunu kabul edip düzeltmek için ne kadar uğraşıldığı. İşte önemli olan bu.
Tabi sadece büyüyen çocuk açısından bakmamak gerekir zamana. Kendinize bir dönüp bakın! Yeni bir yıla girerken, neler bekliyoruz hayattan? O beklentilerimize ulaşmak için ne yapıyoruz, gerçekten hak ediyor muyuz peki onları?
Yeni yıla yeni hayallerle başlayın ve o hayalleri gerçekleştirmeyi kendinize hedef olarak belirleyin. Mesela "aileme yeteri kadar vakit ayıracağım, işten gelince yorgunluğumu bahane edip de çocuğumun oyun isteğini reddetmeyeceğim, iş veya sokakta gerçekleşen can sıkıcı olayları kapı dışında bırakıp aklımdan atarak eve gireceğim, GÜLÜMSEYECEĞİM, karşı tarafın da haklı olma ihtimalini unutmayacağım, SENİ SEVİYORUM diyeceğim, düşünüp konuşacağım, hatalıysam özür dilemesini bileceğim, eşime iltifat edeceğim, süprizlere açık olacağım, başarmak için uğraşacağım, KİTAP okuyacağım, öğrenmeye açık olacağım..."
Aile... Gerçek bir aile, gerçek bir huzur... Aynı evin içindeki ev arkadaşları demiyorum. Onlar farklılıkların aynı mekanda toplanmış halidir. Aile ise bambaşka ve bir bütünlüktür. Buna sahipseniz eğer kıymetini bilin, kendi iletişim dilinizi kullanın, başkaların kuralları veya dediklerini aile içine 'olması gereken kural gibi sokmaya çalışmayın ve en önemlisi ERTELEMEYİN. Güzel sözü, özrünüzü, gülümsemeyi, eğitimi, öğrenmeyi, kısacası HAYATI ERTELEMEYİN.
An geçiyor, tekrarı mümkün değil. boşa geçmesin. Dünyada sadece bir tane olan şeyler ne kadar kıymetlidir herkes bilir ve ona titizlikle yaklaşır. Kusursuz taşlar gibi, nesli tükenen hayvanlar gibi. çok geçmiş zamanların en gözdesi olan ve şimdinin antikası arabalar gibi... İnsan bunlara gösterdiği hassasiyetin bir benzerini de an'ına göstermeli, kıymetini bilerek tadını çıkarak ve bir telafisinin olmayacağını bilerek yaşamalı anını. Çünkü geçiyor zaman, bitiyor yıllar, yollar.
Her yazın bir kışı, her başlangıcın bir sonu vardır. Ama her son başka bir başlangıca gebedir aynı zamanda. Yeni başlangıçlar için yeni hayaller, yeni hedefler belirlemeli ve öyle adım atmalı.
Yeni yıl bunun için kutlanır. Yenilikler için başlangıçtır ve mutlu yıllar olsun hepinize. İşte bunun için Yeni yılınız kutlu olsun...
Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

17 Aralık 2015 Perşembe

EVLİLİĞİ TAZE TUTMAK



 
      Evliliğimiz çok kıymetlidir. Herkes bilir, anneler ya oğluna ya kızına eş arar bu uğurda. Bu kadar kıymetli bir şey olmasa niye dert etsinler ki kendilerine evlatlarının aile kurmasını. İmza atıp evliliğe adım atmak çok kolay ama elbette ki sürdürmek -kaliteli devamlılık- zorlayıcı olabiliyor. Ancak evliliklerin zor bir görev olmasındansa, hem eğlenceli hem yaşamaya değer bir hal alması da tamamen çiftlerin elinde ve bunun için iki tarafın da yapması gereken sorumluluklar var.
En çok karşılaşılan durum ise bireyin kendi yapması gereken sorumlulukları unutup sürekli karşı tarafın sorumluluklarını yapıp yapmadığını takip etmesidir. Aslında çok açık bir gerçek var ki, insanlar hep başkalarının kusurlarını görür ve onların yanlışlarına takılıpkalır. Birey, kendi eksikleriyle meşgul olursa başkalarının kusurlarını görmeye vakit de bulamaz aslında. Bu yüzden önce kendimizi düzeltmeye çalışmalıyız, sonrası sırayla gelir zaten.
İki tarafında yapması gereken sorumlulukların olduğundan bahsettik, şimdi de onların ne olduğunu açıklayalım.

Evliliği taze tutmak için çiftlerin yapması gerekenler:
Eşiniz için bakımlı ve güler yüzlü olmayı gerçekten evlilikte yüzleri gülümsetecek bir sebep olarak görebiliriz.
Gün içerisinde sevgi sözcükleri gayet etkili olacaktır.
Özellikle ailelerin yanında ve toplum içerisinde eşinizi övmek, gururlandırmak, kusurunu örtmek onu çok memnun edecektir ve ayna etkisi yapacaktır.
Kesinlikle ve kesinlikle evliliğe başkaları karıştırılmamalı, problem evin içinde çözülmeli. Evin sırları evde kalmalı, kimselerle özel hayat, evin mahremiyeti konuşulmamalı.
Küçük süprizler evliliği taze tutar.
Tartışma anında sakin kalmaya çalışmak; Eğer olmazsa kısa bir süre ayrı yerde sakinleşip, gelip sakin kafayla konuyu sonuçlandırmak gerekir.
"Elalem ne der?!" derdiyle hayatı zindan etmek gereksiz bir alışkanlık. Lütfen başkalarını memnun etmek için yaşamayınız!
Cinsel hayatınızı canlı ve heyecanlı tutmaya özen gösteriniz.
Ev işlerinde, çocuk bakımında, pazar ve market alışverişlerinde çiftlerin yapması gerekenler bölüşüldükten sonra hiç bir iş yük olarak görülmez.
Bu saydıklarımız çok genel başlıklar aslında. Her evlilik, her çift, her birey ayrı hayatları canlandırır. Her evlilik için bambaşka olan püf noktalar vardır. Bunları yaşadıkça çiftler birbirini çözüp hayata geçirmeli ve bunun için de aralarında sağlam bir iletişim olmalı. Problemleri, güzellikleri, sevinmeyi, üzülmeyi, mutluluğu, hüznü birbirleriyle konuşabilen ve paylaşan çiftler evliliklerini uzun süre taze tutmayı başarabilir. İstekli olmak lazım, boşanmak için evlenmemek lazım. "Anlaşamazsak boşanırız olur biter!" anlayışıyla başlayan evlilik zaten bir temel atamamış, bitmeye mahkum bir başlangıç yapmıştır.
Evlenmeden önce gerçek istekler ve beklentiler ortaya konulmalı. Gizlilikler üzerine birleşen hayatlar, evlendikten sonra sarsıntı geçirir ve o evlilik yıkıma kadar gider.
Unutulmamalıdır ki; aile toplumu oluşturur ve bireyin yapacağı yanlış, domino etkisiyle topluma da yansıyacaktır. Evlilik yaşanabilir ve zevkle sürdürülebilir bir olgu olabilecekken onu zindan hayatına çevirmemeli. Bunun için yapılması gereken neyse onları dikkate alarak yaşamalı ve mutlu bir aile, mutlu bir toplum oluşturmalıyız.

                                                                         Aile Danışmanı
                                                                         Hümeyra Yıldız

17 Kasım 2015 Salı

Önemli !!!

SAKIN EŞİNE ELOĞLU-ELKIZI DEME.

ELDEN SANA YAR OLMAZ.
YAR'DAN SANA YAR OLUR.
O YAR'LA YARIN TAMAM OLUR.
İKİ TAMDAN DA HAYIRLI EVLAT OLUR.

12 Kasım 2015 Perşembe

Hem İletişim, Hep mi İletişim...

          Aile denince akla günümüzde en çok karşılaştığımız aile modeli olan "anne-baba-çocuk"tan oluşan çekirdek aile gelir. Ailenin önemli bir ferdi olan kadın, bir çok role sahiptir. Çocuğuna anne, eşine eş ve bir de çalışma hayatı eklendiğinde bazen kadın rollerinde çatışma yaşayabilir ve bu gibi durumlarda zorlanabilir. Kadınlar zaman zaman eşleriyle istedikleri gibi bir ilişki kuramadıklarından yada yorgunlukları sebebiyle çocuklarıyla vakit geçiremediklerinden ve kafa karışıklığından dolayı işlerine de tam konsantre olamadıklarından şikayet ederler. Hayatları modernleşmiş olsa bile, aile içinde kadından beklenen ev işleri hala geleneksel olmaya devam eder.
          Hakkında bir çok seminer yapılmış, kitaplar yazılmış olmasına rağmen "iletişim" hala aile için en büyük problemdir ve bunun çözümü için aile ferdleri babadan kalma bilgilerin dışına çıkmamaya devam eder. Evliliklerde birbirini doğru anlamak çok önemlidir. İletişimin olmadığı yerde; anlaşma, mutluluk, huzur olmaz. "Nasıl olsa beni anlamıyor, ne konuşacağım onunla?" diye düşünmek çiftleri gitgide birbirinden uzaklaştırır. İletişim kopukluğu yaşayan çiftler bir süre sonra zihin okumaya başlar (başladığını sanar). Evliliklerde sıkça karşılaşılan zihin okuma, beraberinde ön yargıyı getirir. Halbuki konuşmayı başarabilen çiftlerin evlilikleri daha uzun ömürlü olur.
           Yalan, öfke anında söylenen bir söz, kalp kırıklığı... Çiftler arası bu gibi sorunlar duygusal uzaklaşmayı getirir ve duygusal uzaklığı problem olarak yaşayan sadece çiftler değildir. Varsa evde çocuklar bu duygusal uzaklaşmalardan zannedildiğinden daha fazla etkilenir. Bu onların gelecekteki yaşantısını da fazlasıyla etkiler. Evde olan negatif elektrik evin huzur ve mutluluğunu da alır götürür. Uzun süren duygusal uzaklaşmalar ise beraberlikleri tamamen bitirebilir.
            İlişkilerde mutluluğu yakalayamamanın bir sebebi de "vermeden almaya çalışmak"tır. Genelde çiftler bir şeylerin yapılmasını veya bir adımın atılmasını hep karşı taraftan bekler. Buna rağmen bu beklentilerden karşı tarafın haberi yoktur. Çünkü kişi beklentilerini açıkça ifade etmez. Sadece bekler ve anlaması gerektiğini düşünür. Bunlar da mutluluğun önünde koca bir engeldir ve kişi için artık aklındaki problemle birlikte "karşı taraf bu problemi neden anlamadı?" gini bir problem daha vardır.
            Aile olabilmek ve aile içinde iletişimi sağlayabilmek bir beceridir. "Biz" duygusu gerektirir. Çocuklar aile içindeki biz duygusunu benimserler ve daha sağlıklı bir çocukluk geçirirler. Çocukların gelişiminde aile içi iletişim oldukça önemlidir. Aile bireyleri birbirlerine karşı duygularını samimi bir şekilde ifade etmeyi huy haline getirirlerse, birbirlerini daha iyi tanır, anlar ve artık her durumda özgürce duygularını ifade etmeyi seçerler.
            Samimiyet olan çiftlerde problemler daha kolay çözülür ve böylelikle iletişimleri daha da kuvvetlenir.

                                                                              Kuvvetli iletişimler dileklerimle...

                                                                                                                    Aile Danışmanı
                                                                                                                   Hümeyra Yıldız

8 Eylül 2015 Salı

Üzgünüm Şehidim...

Üzülüyorum. Ne işe yarar bilmiyorum ama çok üzülüyorum. Uzaklaştığımda özlediğim ülkeme neler oluyor. Geri geldiğimde bıraktığım ülkem nerede diye soruyorum.
Ben ülkemi özlüyorum. Gözyaşı akmayan analı, sokakta güvenle oynayan çocuklu, gün geçtikçe artan şehitleri olmayan ülkemi...
Ben ülkemi seviyorum. Büyüğüyle, küçüğüyle, askeriyle! insanıyla işte...
Ben ülkeme değer veriyorum. Herkesin vermesi gerektiği gibi. Nasıl kıyıyorlar güzel insanıma, nasıl acıtıyorlar canlarını, canlarımızı... Biliyorum toparlanacak güzel ülkem, geçecek bu günler, düzelecek her şey. Ama ya gidenler, ya geride kalanlar, ya tamamlanmayan hayat hikayeleri. Kim giderecek eksiklerini, kim saracak yaralarını ya da kim hatırlayacak bir kaç zaman sonra onları, olanları?! Hayatımıza devam ederken her an şehit haberleri duyabiliyoruz. Belki de duyduğumuz komik bir şeye tam gülerken alıyoruz bu acı haberi. Ne kadar utanıyoruz gülüşümüzden, peki ya akmayan gözyaşımızdan? Herkes konuşuyor, lanetliyor, üzülüyor... Şehit anaları-babaları,eşleri-çocukları ne yapsın? Hangisi rahatlatır yanan yüreklerini, hangisi merhem olur acılarına?
Askerim gidilecek en güzel yere gitti. Mertebesi kat kat arttı şehit oldu. Kalanlar yanıyor, kalanlar ağlıyor. Yüreğimize su serpecek haberleri duymayı, güzel haber izlemeyi unuttuk çoktan. Her gün sehit haberi. Nasıl başladın Ey Eylül! Nasıl geçeceksin? Böyle olmaz, b öyle devam edemez...
Rabbim şehitlerimize rahmet, kalanlara sabır versin. üzülüyorum... Ne işe yarar ki...

7 Ağustos 2015 Cuma

Günce'M...

          Her insanın hayatında dönüm noktası vardır herhalde. Bu dönüm noktalarımdan birini yaşadım ben de 1,5 ay önce. Epey oldu ki makale yazmayalı. Özlemişim. Ama bu yazım diğerlerinden farklı olacak biraz, beni anlatan, samimi kelimeler kopacak içimden.
          Geçen yıl yaşadığım talihsiz bir dönüm noktamın üzerine, bu yıl harika bir şey geldi başıma. Oğlum... 1,5 ay önce dünyamıza geldi, hoş geldi, sefa getirdi. Çok özel hisler yaşattı bize. Herkesin tatması gereken duygular belki de, bize nasip oldu çok şükür.
           Her baktığında huzur bulacağına emin olduğun bir ifade, günahsızlık, masumiyet, acizlik, ama herkesi etrafında döndürecek kadar da liderlik...
          Bir melek daha dahil oldu hayatıma. Bu kez evimize girdi, evimizi yuvaya çevirdi, huzur getirdi, bir mutluluk sebebi daha bulduk kendimize. Bir melek, cennet kokulu...
          Her şey yeniden şekil alıyor, yapmamız gerekenler, yapmamamız gerekenler, konuşmamız veya konuşmamamız gerekenler... Kolay değil bir insan geldi dünyaya. Yetişecek ve faydalı işler görecek. İlk eğitimi ailede başlayacak ve o aile bu sefer biz olduk. Eğitimsiz bir insandan ziyade, yanlış eğitilmiş bir insan her zaman çok daha tehlikeli olur kanaatindeyim ve buna sebep olmayı asla istemem. Bunun için elimden ne geliyorsa yapmaya çalışacağım.
          Aslında biraz korkmuyor değilim. Ne kadar mükemmel düşünürsek düşünelim, bu dönemin gençlerini 10 dakika izlemek bile yetiyor korkmaya. Boşvermişlik, sorumluluk duygusunun olmaması, hayatı tiye almak... Gençler artık ciddiyetini kaybetmiş bir hayata merhaba diyor ve ortamın bozukluğu da cabası. Alkol, uyuşturucu çok gencin ve ailesinin canını yakıyor.. Bütün bunları düşününce başta da dediğim gibi korkmamak elde değil, "Ya bizim de başımıza gelirse diye"!..
          Kendi çocuğumu kurtarayım da gerisi önemi değil denmemeli bu devirde. Bu gençleri nasıl kurtarmalıyız, parlak nesle nasıl ulaşmalıyız, gençlerin içlerindeki o enerjiyi cevhere nasıl çevirmeliyiz ki körelmesinler, bir nesil daha böyle yok olup gitmesin... Asıl derdimiz bu olmalı. Kendi çocuğumuzun derdine düşüp umumu hiçe sayamayız, ki çocuğumuz onların içinde yaşayacak..
           Sadece 1,5 aylık değil bu düşüncelerim, çok daha öncesine dayanıyor. Tatlı bir heyecan ve içerilerden bir korkunun aynı anda yaşandığı duygularım bunlar. Rabbim sonunu haretsin. Emanetine hakkıyla bakmamızı nasip etsin inşallah.

7 Haziran 2015 Pazar

VAJİNİSMUS





Kadınlarda cinsel ilişkinin gerçekleştiği bölge “vajina” (vajen) olarak bilinir.
Vajinismus, cinsel birleşme sırasında vajinal kasların istemsiz kasılmalarıyla cinsel ilişkinin olamaması veya oldukça ağrılı olması durumuna verilen isimdir.
Bilinçaltına yerleşmiş bir takım korkular ve yanlış cinsel bilgilendirilmeler sonucunda vajinal kanalın dış kısmındaki kaslar (aşk kasları olarak adlandırabiliriz), vücudun adeta “kendini koruma mekanizması” sonucunda istem dışı olarak (yani kişinin kendi kontrolü dışında) kasılır. Böylece cinsel birleşme olanaksız hale gelir.
Vajinismus problemini yaşayan kadınların çoğunun anlattığına göre, kasılmalar yalnızca vajinal girişte değil, aynı anda karın, bel, sırt, bacak gibi vücudun pek çok bölgelerinde görülmektedir. Bu nedenle de çiftlerin ilişki denemeleri sonrasında kişilerin bu bölgelerinde yaygın olarak kas ağrıları görülebilmektedir. Bu durum biraz da vajinismusun derecesi ile ilişkilidir.
Vajinismusun 5 evresi vardır ve her evresinde uygulanan tedavi yöntemi farklıdır. Evreler kadınların yaşadıkları zorluk dereceleriyle anlaşılır.
1.Evre: Vakalar jinekolojik muayene sırasında rahattırlar. Parmaklarını vajina içerisine sokabilirler.
2.Evre: Jinekolojik muayene sırasında rahat değillerdir. Parmaklarını vajina içine sokamaz, girişinde kalırlar.
*** Bu iki vakada vajinal giriş deneyimi yaşanmıştır. Bir de bunlarda geçmişte yaşanmış bir cinsel travma yoktur.
3.Evre: Kasılmalar tüm vücudu etkilemiyorsa, sadece aşk kaslarıyla sınırlıysa bu evredededir.
4.Evre: Kasılmalar tüm vücudu etkiliyor, muayene sırasında sırtında yoğun kasılma, endişe, korku, bacaklarını kapatma, direnç varsa 4. evderedir. Zor da olsa muayene olurlar.
5.Evre: Hasta muayene olmayı kesin olarak reddeder, ne şekilde olursa olsun bilinci açıkken hiç muayene olmamıştır.
*** Bazı ayırt edici kriterlerle vajinismusu hafiften ağıra doğru 5 dereceye ayırıyoruz.
1- parmağını vajinaya sokabilme,
2- muayene sırasında tutum,
3- cinsel travma öyküsü,
4- kasılmaların yaygınlığı ve şiddeti,
5- penis-vajen birleşmesi.
Vajinismuslu kadınların eşlerinin de çok özel insanlar olduğu aşikar. Eşlerini cinsel birleşmeye zorlamaktansa onların duygularına, korkularına saygı duyarak -belki de uzun bir süre- deneme ve bekleme süreci geçiriyorlar ve tedavi yoluna giriyorlar.
"Kaderim!" deyip hiçbir şey yapmamak veya durumu kabullenmektense tedaviye gelen çiftlerin cesaretini kutlanmaya değer görüyorum ve benzer sorunları yaşayan çiftlere gösterilebilecek bir örnek teşkil ediyorlar. Asıl yapılması gereken o çiftlerin yaptığı gibi bir adım atmaktır.
Yüzdelik oran olarak muhafazakar ülkelerde daha fazla olmasına rağmen vajinismus tüm dünyada görülen bir rahatsızlıktır. Muhafazakar ülkelerdeki fazlalığın sebebi de, yanlış cinsel bilgiler, ön yargılar, hurafeler ve mitler olarak söylenebilir.
Vajinismuslu kadınlara; "Neden bu kadar bekledim?, Bir tek ben mi bu sorunu yaşıyorum?..." gibi sorularla boğuşupdurmaktansa bir an önce tedavi için adım atmalarını tavsiye ederim. Çünkü vajinismusla yaşamak bir zorunluluk değildir, tedavisi çok kolay ve kesin olan bir psikolojik süreçtir.

                                    Aile Danışmanı - Cinsel Danışman
                                                  Hümeyra YILDIZ

11 Mart 2015 Çarşamba

Mutlu Evlilik için...

       
        Bir evliliğin başlaması kolaydır, iki kişinin imzasına bakar. Ancak evliliği sürdürebilmek, hatta eşle beraber mutlu bir ömür geçirebilmek oldukça çaba gerektiren bir davranıştır.
Bazı davranışlar vardır ki, kolay görünse de ihmal edebiliriz. Halbuki o ihmal ettiğimiz davranışlar belki de bir çok problemi çözebilecek ipuçları olabilir. İş sadece onların ipucu olduğunu anlamaya bakar.
Arada çok sevgi olsa da, partnere sevgiyi ve ilgiyi gösterememenin asıl sebebi; kırgınlık, öfke ve yersiz gururdur. Bu üçü mutluluğun en büyük düşmanlarıdır diyebiliriz. Kırılmak, öfkelenmek gayet olası normal bir duygudurum halidir. Ancak buna yersiz gurur eklenerek gereksiz yere uzatmak kimseye fayda getirmeyeceği gibi evdeki huzuru ve mutluluğu da alır götürür.
Eski yaşanmışlıklar, kırgınlıklar sürekli taze tutularak evliliği zedeleyecek davranışlardan olabildiğince uzak durmaya çalışılmalıdır. "Düğünümde böyle yaptılar, kayınvalidem onu demişti, altınlarımı almak istediler, zamanında çok çektim çok..." gibi eskiden yaşanmış olan duygularla günü ve evlilik hayatını huzursuz etmeye hiç gerek yok. Bu kırgınlıkların üzerine bir çizgi çekerek evliliğin daha güzel olması için partnerlerin el-ele vermesi ve "neden" yerine "nasıl" sorusunu hayatlarına geçirmeleri gerekir.
"Neden öyle yaptı?" gibi kafamızda sorsak da, cevap bulsak da rahatsız edecek bir sorudan ziyade, "Bu problemi Nasıl çözmeliyiz?" gibi çözüme odaklanmak ve bu konuyla ilgili bir adım atmak gerekir.
Eski yaşanmışlıklar kadar evlilikle ilgili beklentilerin uyuşmaması ve bu konu hakkında hiç konuşulmamış olması da evlilikte huzur kaçırıcı bir unsurdur diyebiliriz. Partnerlerin kişiliklerini değiştirmeye çalışmak gibi mesela... Halbuki kadın ve erkek kişiliklerini değiştiremezler. Değiştirebilecekleri tek şey davranışlarıdır. Beklentileri, sevdikleri davranışları, sevmedikleri davranışları, istedikleri şeyler, istemedikleri şeyler... gibi konuşulmadan anlaşılmasının beklendiği bir çok konu vardır. Halbuki kimse ultra-zeki değildir, karşısındakinin içinden geçen hisleri ve beyninde dönen düşünceleri anlasın. Çiftler bu bahsettiğimiz konuları konuşarak birbirlerini daha iyi tanırlar ve davranışlarına ona göre şekil verebilirler. Bu da iki tarafın da mutlu olma sebebi olabilir. Gülümseyen mutlu bir kadın, erkeğin zaferidir. Mutsuz bir kadın ise erkeğin yenilgisi.
Mutlu bir evlilik için kadının da erkeğin de yapması gereken davranışlar her zaman kolay yapılabilen ve onların yapmayı isteyeceği bir davranış olmayabilir. Biraz önce de dediğimiz gibi bu kolay görünen bazı davranışlar mutluluk sebebi olacaksa eğer yapılmaya değer bir davranıştır diyebiliriz. Mesela; kadınlar, kırgın olduklarında gurur yapmayı bırakıp gülümseyecekler !! O zaman her şey düzelir. Çünkü erkek karşısında gülümseyen bir kadın görmek ister ve o gülümseyen kadına daha güzel davranışlar sergiler, onu mutlu etmek için daha çok uğraşır. Kadının zor da olsa attığı bu küçük görünen büyük adım bakın ne kadar etkili oluyor. Ev içinde mutluluk için tek taraftan bir şey beklemek doğru bir davranış değildir elbette. Erkeklerin de bu konuda yapmaları gereken bazı davranışlar vardır. Mesela; erkekler de kadına seks dışında da dokunmayı öğrenecek. Kadına sadece sekste dokunulunca kadın kendini değersiz hisseder. Aynı zamanda erkekler kadınları ilgiyle dinleyecek. Bu bir çok problemi aşmaya sebeptir.  Kadın gün içinde de ilgi ister, dokunulmak ister, dinlenilmek, anlaşılmak ister. Ve bir de kadın erkeğe hatasını asla söylemeyecek ama hatasını düzeltebileceğine inanacak ve onu bu konuda motive edecek.
Bir döngüden bahsedebiliriz bu konuda. Kadının gülümseyebilmesi için erkeğin kadını mutlu etmesi gerekiyor. Erkeğin kadını mutlu etmesi de karşısında gülümseyen bir kadın görmesinden geçiyor.
Bu konuyu bir kaç kelimeyle özet geçecek olursak; kadını dinlemek, onunla ilgilenmek, ona güzel söz söylemek... erkeği pohpohlamak, onun hatasını görmemek gerekir. Evet bu gibi karşılıklı anlaşmalar evlilikte olduğu sürece eşler birbirlerini aldatmaya yönelmezler, onların eksikliğini hissedince eşler başkalarında bu eksikliği doldurmaya çalışır ve eşlerini aldatmaya yönelir.
Evlilik birlikte yaşam sözleşmesidir. Evlilik ilişkisi; sevgi, saygı, paylaşma ve hoşgörüyle yürütülürse mutluluğun, başarıyla yürütülemezse mutsuzluğun başlıca kaynaklarından biri olabilmektedir.
Eşler; açık iletişim kurmalı, bibirine dokunmalı, suçlamak yerine sorumluluk almalı, endişelerin üzerine gitmelilerdir. Böylece kendini gerçekleştirebilirler.
Son olarak mutlu bir evlilik için gereken beş şartı söyleyecek olursak:
1. Çiftin birlikte yatması. (bir yastıkta kırk yıl)
2. Birlikte duş alması.
3. Karı-koca birlikte sohbet etmesi. (göz teması-gönül teması-ten teması) : Gün içinde çiftlerin birbirlerine anlatacak şeylerinin olması ve bunları birbirleriyle -en azından birlikte oturup 30-45 dakika- paylaşmanın onları birbirlerine daha da sıkı bağlayacak önemli bir faktördür..
4. Çiftin cinsel ilişkiye girmesi ve hazza odaklanması.
5. Ahde vefa; Çiftin evlenirken birbirlerine verdikleri sözlere sadık kalması
Bu maddeleri hayatlarına yerleştiren çiftler mutluluğa çok yakın bir evlilik sürebilirler.
Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

11 Şubat 2015 Çarşamba

Evlilikte Boşanmaya Neden Olan Düşmanlar...

          Her evlilikte tartışmaların, anlaşmazlıkların olduğu dönem muhakkak olur, hatta eskilerin de söylediği gibi o tartışmalar evliliğin tuzu biberidir. Her konunun altından eskilerin söylediği bir lafla karşılaşınca da insanın "ne varsa eskilerde var" diyesi geliyor. Tartışma veya herhangi bir konuda anlaşmazlık oldu diye çiftler o evliliğin sallantıya girdiğini düşünüp, çözüme değil de probleme odaklanıp ve üstüne de sesini yükselterek konuştuklarında en büyük yanlışlığı yapmış oluyor.
          İşte evliliklerdeki bu tartışmalarla, aile danışmanlarının en çok karşılaştığı konulardan bahsedecek olursak, ilk olarak kayınvalide sendromundan bahsetmek herhalde en doğru seçenek olur. Bu konunun problem olmasındaki en önemli sebep ise gelinlerin kaynanalarına, kaynanaların da gelinlere olan önyargısından kaynaklanıyor. Daha birbirlerini dinlemeden ve tam olarak tanımadan bile tartışma meyilli başlıyorlar hayatlarına ve buna da önceden kaynana-gelin ile ilgili duydukları hikayeler eklenince o hikayeyi devam ettirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Halbuki birbirlerini dinleseler belki de bir çok ortak noktaları ve anlaşabilecekleri konunun olduğunu görebilirler. Aile danışmanları, kendilerine danışmak için gelen çiftlerin çoğunda gelin-kaynana hikayesiyle karşılaşıyorlar.
          İkinci olarak da herhangi bir tartışma sonucunda cezalandırma seçeneği olarak yatakları ayırma konusu var.. Çiftlerden birisi diğerini cezalandırdığını düşünerek ya odaları, yada yatakları ayırıyor,hiç olmadı aynı yatakta sırtını dönüp yatıyor. Ancak eşini cezalandırdığını düşünen tarafın unuttuğu bir şey var, o da kendisini cezalandırmasıdır. Evlilikte cinsel ilişki iki taraf için de mutluluk sebebi iken, cinsel ilişkiden mahrum bırakmak eşini cezalandırma konusu olarak seçilmesi evliliği sarsıp boşanma sebebi haline getirir. Sevmek bir şeydir, ancak sevildiğini bilmek ve hissetmek çok şeydir...
          Üçüncü olarak aile danışmanlarının sıkça duyduğu boşanma sebebi olarak sunulan sebep, evlilikte heyecanın bitmesidir. Evlilik ve heyecan ayrı ayrı şeyler değildir ki, kendi kendine başlayıp biten bir şey olsun. Evliliğin heyecanının devam etmesi için çiftlerin çaba sarfetmesi, uğraşması lazımdır. Yani evlilikte heyecanın gökten inmesini beklememek lazım. Güzel sözlerle, süprizlerle, arada bir sevindirici küçük hediyelerle, ilgiyle, birlikte sohbet ederek; "göz teması, gönül teması, ten teması" yaparak evliliği canlı tutmaya çalışmak çiftlerin üzerine düşen vazifedir.
          Boşanma sebebi olarak gelen çiftlerde en önemli sebeplerden biri de dördüncü olarak şiddet! Bir evlilikte söz artık şiddetinse, çiftlerin vakit kaybetmeden aile danışmanına başvurması ve probleme değil çözüme odaklanmalarını sağlamak gerekir.
          Beşinci olarak herhangi bir tartışma veya anlaşmazlıkta ağızda sakız haline gelen "ayrılalım, boşanalım..." gibi kelimeler de evlilik için tehlikeli bir durumdur. Bir şeyi kırk kez dersek olur hesabı evlilikte de geçerli tabi. Bu kelimeleri çok kullandıkça davet etmiş oluruz. O yüzden sorunlara kara gözlük yerine pembe gözlükle yaklaşmayı alışkanlık haline getirmek gerekiyor.
          Altıncı olarak bahsedeceğimiz büyük problem de çiftler arası iletişimsizlik konusudur. Birbirlerini dinleyemeyen, asıl problemden ziyade o an tartışıyor olmaya odaklanan çiftler de aile danışmanına sıkça başvuranlar arasında yer alıyor. İletişemeyen çiftlerin yaptığı en büyük hata da zaten aralarındaki sorunun ne olduğunu unutmaları konusudur. Birbirlerini dinlemeyi başardıklarında aslında büyüttüklerinden çok daha farklı ve küçük bir problemle karşılaşabilirler bile.
          İki kişinin de sorumluluklarını bilerek birlikteliğini devam ettirmesi mutlu bir evlilik için çok önemli bir faktördür. Sorumluluklardan kaçmak ise boşanmaya götüren yedinci sebep olarak karşımıza çıkıyor. Evde hangi işi kimin yapacağını çiftler aralarında anlaşıp o sorumluluklarını yerine getirdikten sonra bu konu çok rahatlıkla aşılmış oluyor. Çöpü kim atacak, markete-pazara kim gidecek, çocuğu okuldan kim alacak gibi basit görünen iş bölümlerini aralarında konuşarak yapmak gerekir. Evlilik paylaşmayı gerektirir, ve paylaşmak güzeldir.
          Bir konu var ki, çiftler tartışma anında inatlaşabiliyorlar. Her iki taraf da kendi düşüncesinin elbette haklı olduğunu savunuyor. Bu bir problem değil. Asıl problem ve olayı büyüten sebep, inatlaşmada inat etmek!! Sekizinci olarak bundan bahsedebiliriz. Biraz önce de söylediğim gibi bazı konularda pembe gözlük evliliği kurtarır. Daha sonra sakinleşince konu aydınlatıp daha konuşulunca problemin çözülme ihtimali çok daha yüksek. Bunu unutmamak gerekir.
          Çiftleri rahatsız eden ancak en çok da kadınların rahatsızlık duyduğu abartılı kıskançlık konusu boşanmalara sebep olan dokuzuncu olarak bahsedebileceğimiz bir konudur. "Kıskançlık baharat gibidir, azı karar - çoğu zarar." Bu tanım, kıskançlığı çok doğru açıklıyor.
          Ve son olarak aileler için bir yol kazası olan "aldatmak" diyebiliriz... Evlilikte sadakat çok önemlidir.  Peygamber Efendimiz'in de bu konuda bir uyarısı vardır. Dışarıda yabancı bir kadından etkilenirseniz hemen eşinize dönün bakın! Aldatma gerçekleşmemesi için eşlerin 5 S kuralını evliliklerinde oturtmaları gerekiyor: sevgi, saygı, sadakat, sorumluluk, sabır.
          Bahsettiğim bu konularda eşlerin kendi problemlerini çözemediği noktalar olabilir, bu durumda çiftlerin aile danışmanlarına danışmalarını tavsiye ediyorum.

                                                                             Aile Danışmanı
                                                                                           Hümeyra Yıldız

16 Ocak 2015 Cuma

Geçmişten Günümüze Aile



       
          Geçmişten geleceğe doğru bakıp azıcık düşünen her insan farkeder ki Türkiye aile yapısı git gide değişiyor. Aile içindeki geleneksel alışkanlıklar Osmanlı'nın son dönemlerinden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti'nin de kurulmasıyla artık unutulmaya yüz tutmuş durumda. Özellikle kentlere yapılan göçler sebebiyle aile yapısıyla beraber toplum da batılılaşmaya doğru gidiyor. Bu değişim içinde aileyi sarsıcı problemlerin de sayısı oldukça fazla.

          Büyük şehir, hayatı çok etkiliyor. Yaşam şartlarının gerektirdiği durumlar veya batılılaşma hevesi gibi bazı faktörler evimizin türünü, dolayısıyla sosyal hayatımızı da etkiler hale geldi. Önceden kültürümüzde çoğunlukta olan çok sayılı odalı evlerin içinde geniş aile olarak yaşam yerini, günümüzde özellikle de büyük şehirlerde bir iki odalı evlere ve çekirdek aile türüne bırakmıştır. Evlerin küçülmesine bir etkili sebep de, çocukların erken yaşta okul veya başka bir sebeple ayrı eve çıkıp yalnız yaşamaya karar vermesi... Bununla beraber yalnız, belki de asosyal bir nesil oluşmaya başladı. Gençler arasında sigara, alkol, madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklar oldukça arttı.

          Aile yapısı değiştikçe kadın emeği de iş piyasasına döküldü. Ancak bununla beraber aile içinde ve dolayısıyla toplumda bazı problemler ortaya çıkmaya başladı ve Türkiye, bu problemlerin çaresini düşünmeden kadın emeğinden faydalanmaya başlamıştı. Batıda çalışan kadın sayısı çok fazla ancak orada ortaya çıkabilecek problemlere karşı tedbirler de alınmış durumda. Türkiye'nin aile yapısı olarak batılılaşmaya doğru giderken örnek almayı unuttuğu bazı detaylar var.

          Gitgide artan aile içi problemler, geleneklerin unutulması, boşanmaların artması, gençlerin hatta çocukların kötü alışkanlıklarının artması, geniş aile ve akraba bağının unutulmaya başlaması gibi etkileri gözle görülüyor.

          Olumlu veya olumsuz aile yapısının değişiyor olması aşikar ve tartışılabilir bir konu. Ancak Türkiye'de aile yapısı hala da değişecek gibi görünüyor...


                                                                                                                      Aile Danışmanı 
                                                                                                                      Hümeyra Yıldız