23 Ekim 2017 Pazartesi

EVLİLİK ÖNCESİ

 İlgili resim         Hayatının tamamını etkileyecek müthiş bir değişiklikten bahsediyoruz. Öyle "bir iki güne geçer" diyebileceğimiz cinsten de değil... Bir kararla verilen dönüm noktası... Evlilik!
          Karar hangi şartlar altında, nasıl verilirse verilsin, o imza atılıp cüzdanı elinize verildiğinde "öncesi ve sonrası" diye adlandıracağınız bir serüven başlıyor hayatınızda. İyi mi, kötü mü devam eder, işte burası tamamen size kalan kısmı. Kimse yeni hayatına, hele ki bin heyecanla girdiği dünyasına kötü anılarla devam etmek istemez. Bunun için "ne yapmalı, nasıl adım atmalı, her şey şimdiki gibi toz pembe devam etmeyecek mi, bana düşen görev ne...?!" gibi korkuyu, endişeyi, mutluluğu, şaşkınlığı, karışan tüm duyguları yaşadığınız bir anda bulursunuz kendinizi. Yaşadığınız karışık duygular yetmezmiş gibi bir de "elalem" faktörü devreye girer. Evlilikle ilgili tüm bilgilerini size dökmeyi bir borç bilirler kendilerine. Anlattıklarıyla da, daha ilk gecenin karanlık hayaliyle boğuşmaya başlarsınız evlenmeden önce. Hemen çocuk yapmalar mı dersiniz, evlilikte bir problem olursa çocuğun olduğunda geçer!! diyenler mi... Millet olarak çok konuşmayı severiz, ya da 'yardım etmeye çalışmak da olabilir!'. Yolda adres sorulduğunda bile bilmese de cevap vermeye çalışanların sayısı hiç azımsanmayacak kadar fazla. Yolu evlilikten geçen herkesin, yeni evlenecek birine anlatacağı bir hikayesi vardır. Ancak önemli bir bilgi var ki; her evlilik bambaşka hayatlarla kurulan bambaşka bir dünyadır. Bu yüzden iki farklı aile, aynı olayları yaşamış olsa bile, farklı şekillerde yorumlayıp devam ederler hayatlarına. Buradan da çıkarılacağı gibi her söylenene veya her konuşana kulak asmamak gerekir. Önemli olan kişinin kendisinin evlilikten ne istediğini, ne beklediğini bilmesi ve partnerine de doğru bir şekilde açıklayabilmesidir... Tabi bu karşılıklı bir şekilde olmalıdır. "5-10 yıldır birlikteyiz, artık her halimizi gördük, çok iyi tanıyoruz." gibi cümlelerle ne kadar sık karşılaştıysam, "evlenmeden öncesi ile sonrası bambaşka oluyormuş!" tarzındaki cümlelerle de o kadar, belki daha fazla karşılaşmışımdır. Evlilik sorumluluk gerektirir, paylaşmayı, saygıyı, sevgiyi, fedakarlığı, empatiyi gerektirir... Daha sayılacak çok şey vardır evlilikle ilgili ama önce eşlerin birbirlerinin farklı kişilikte olduklarını kabul etmeleriyle başlar her şey. Evlenince aynı oluruz, değişir, yapmaz... gibi kendinize benzetmeye çalışacağınız bir eş bekliyorsanız o evlilikte huzuru çok da aramayın derim. İki farklı dünyanın bir eve girmesinden bahsediyorsak ve bu insanların 20-30 yıldır yaşamaya alıştığı bir hayatları varsa, tek bir imzayla o hayatları tamamen silecek olmalarının beklentisi ne kadar mantıklı olur bir düşünün derim.
        evlilik öncesi eğitim ile ilgili görsel sonucu  "Peki ya korkularımız?" Evlenmeden önceki endişeler için en büyük tavsiyem evlilik öncesi danışmanlık hizmeti veya evlilik öncesi eğitimi almanızdır. Çiftler evlenince nelerle karşılaşacakları ve karşılaştıkları durumlar karşısında nasıl davranması gerekeceğini öğrenecekleri, olay veya durumlara hazırlıklı olacakları için de daha rahat üstesinden gelecekleri, evlilikteki sorumluluk, iş bölümü, cinsellik, para yönetimi, aileler, çocuk gibi konularda nasıl bir tutum sergileyecekleri hakkında detaylı ve bundan sonraki hayatları için gayet faydalı bilgilerle ayrılacaktır. Evlilik öncesi eğitim, aslında küçük gibi görünen şeylerin ilerde belki de hayatınızın sorun olarak tam merkezinde yer alacak olabilme ihtimalini fark etmenizi sağlayacaktır.
          Evlendikten sonra bir sorunu çözmek için danışmanlığa gelenler, "keşke daha önce gelseydim!" veya "bu sorunu nasıl çözeceğimizi bilemedik ve üstünü örte örte bu kadar büyüdü!" şeklinde düşünüyorlar ve gerçekten de evlilik öncesi eğitimdeki bilgilerle yola çıkanlar, eğitim almayanlara göre daha birlik olarak adım atmayı başarıyorlar... Ve Huzur!... Varın siz düşünün!

Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

6 Ekim 2017 Cuma

SÖZDE "ÇOCUKSEVER"

Bir Çocuğu ısıracaksan Sevme, Seveceksen ısırma, yani çocuğu ısırarak Sevme...
Isırmayı Sevmek olarak algılayan bir çocuğun, başka birini veya bir çocuğu gidip ısırmasını yani kendince onu sevmesini Engelleyemezsin.
Isırdığı zaman da onu ayıplamaya ve "neden ısırdın" gibi sorularla, çocuğun kendini daha da kötü hissetmesine sebep olmaya hakkın yok.

Bir Çocuğu cinsel organıyla sevme. Sonra sokakta veya ulu orta kendinin veya başkasının cinsel organını elliyor yada ilgi gösteriyor diye o çocuğu ayıplamaya hakkın yok...

Bir çocuğu dudağından öperek veya zorla öperek sevmen, onu çok sevdiğinin göstergesi değildir. Sonra dışarda başkaları (pedofili) zorlayıp çocuğun dudağından öptüğünde "neden itiraz etmedin" diyerek (zaten travma yaşamış olan)çocuğa kendini eksik ve daha da kötü hissettirmeye hakkın yok...

Anne-babanın çocuğunu büyütürken yaşadığı korkulara bir de sen eklenme. İstersen milyon tane çocuk  yetiştirmiş ol, ama başkalarının  çocuklarını yetiştirme tarzlarina saygılı olmamaya ve çocuklarına karışmaya hakkın yok.

Başkalarına vuruyor diye, yalan söylüyor diye, başkalarının cinsel organlarını merak ediyor diye... vs çocuğuna kızmaya hakkın yok. Dönüp düşünmek gerekir ki, bir sorunu çocuğuma veya başkasına  vurarak mı çözmeye çalıştım, cinsellikle ilgili merak ettiklerini bana sormasına (ayıplamadan, küçümsemeden, önemseyerek) fırsat veya güven verdim mi, önünde yalan söyledim mi yada ona yalan söylettim mi...

Son söz; Çocuk yetiştirmek doğuştan gelen bir yetenek olmadığı gibi aynı zamanda bir deney de değildir ...


Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

27 Eylül 2017 Çarşamba

BİR İLETİŞİMSİZLİK MASALI

iletişimsizlik ile ilgili görsel sonucuBir varmış bir yokmuş...
Herhangi bir şekilde yolları kesişen iki insan, verdikleri karar doğrultusunda evlenirler. Aynı evin içine, birbirlerini çok iyi tanıyor olmanın rahatlığıyla girerler. Ancak ikisi de zamanla, eşinin verdiği kararlara ve tepkilere çok şaşırdıklarını ve bu şekilde bir durumla karşılaşacaklarını hiç tahmin etmediklerini fark eder... "Meğer hiç tanımamışım"lar, "yanlış karar evliliği" düşünceleri ve artıp devamı da gelen tartışmalara eklenen "boşanma" fikirleri oluşmaya başlar.
Eski insanların dedikleri bazen gerçekten önemsenerek kulağa küpe yapılmalı diye düşünenlerdenim. "Bir insanı, ya aynı eve girdiğinde ya da borç para verdiğinde tam olarak tanırsın." !!!
Belki evliliklerinin ilk yılının afallaması, belki de borç-harç-dünya telaşının stresi hayatlarını zorlaştırır. Sorunu çözemediklerini ve en iyisi üstünü örtüp yeni bir aile olarak devam etmeleri gerektiğini, yada "çocuk olursa sorun çözülür" diyenleri düşünerek, aile hayatlarına yeni bir üye eklemeye karar verirler. Daha tam olarak birbirlerine eş olamamışken, birden anne-baba olurlar.
Çocuktan önce olan tartışma konuları; kaynana, para idaresi, kıskançlık, kültür farklılığı vs... iken onlara bir de çocuk yetiştirme gibi önemli bir konu daha eklenir ve sandıkları gibi çocuk, evlilikteki sorunlarının üstünü örten değil, yeni bir sorumluluk gerektiren bir konu haline gelir.
Eş olmayı oturtamadıktan sonra anne-baba olmayı oturtmak çok zordur. Bunu fark eden çiftimiz de problemleri üzerinde yeni kararlar alır, uygulamakta zorlanır ve birbirlerine buldukları hatalardan dolayı yeniden tartışırlar. Bu böyle de uzun bir şekilde kendini tekrarlayarak devam eder. Her seferinde yeniden başlama kararları ve hüsrana uğramalar artık çiftimizi çok yorar.
          Her evlilik aynı değildir. Konular, tartışmalar, telaşlar farklı olabilir. Eşler arasında asıl sorun, tartışılan bir konu olması değil, o konuyu çözüme ulaştıramamaktır. Bu hikaye, sorunlarını çözüme ulaştıramayanlara sadece bir örnek oldu. Tartışmaları sonlandırmaya çalışmak için başarısız girişimler, tartışmayı bitirmediği gibi artırabilir de.
Öncelikle çiftlerin bilmesi gereken şey, tartışıyor olmak büyük bir problem değildir. Her evlilikte tartışmalar olur, hatta tartışmanın bile olmadığı evlilik asıl tehlikeli hale gelmiş demektir, çünkü önemsenilmeme devreye girer. Tartışma; yapıcı ve yıkıcı olarak ikiye ayrılır. Yapıcı tartışmada eşler sorun olarak gördükleri konuyu birlikte karşılarına alır ve "nasıl çözebiliriz?" üzerine tartışırlar. Bu sağlıklı evliliklerde olan yapıcı bir tartışma türüdür. Yıkıcı tartışmada ise eşler sorun olarak gördükleri konuyu aralarına alırlar ve çözüm odaklı değil, problem odaklı tartışırlar. Birbirlerini anlamalarına engel olacak bir sürece girerler. Dolayısıyla "eşim ne düşünüyor? ve niye böyle düşünüyor?" diye karşı tarafın düşüncesini önemseyerek yaklaşmaktansa, yani gerçekten dinlemektense, cümlesini bitirmesini bekleyip (ya da beklemeden) vereceği cevabı ve kendi düşüncesini (haklılık payını) söylemeye odaklanır.
          Karı-koca ilişkisinden bir de farklı olarak, anne-baba ilişkisine kısaca değinmek isterim. Çünkü çocuk, annenin de babanın da çok önemsediği, belki de sırf bu önemsemelerden dolayı yeniden anlaşamamalara sebep olan hassas bir konudur. Annenin ve babanın çocuk üzerindeki farklı düşünceleri ve çocuğa karşı olan farklı yaklaşımları bir süre sonra ailede ve çocukta önünü alamadıkları durumlara sebep olabilir. İnatçılık, bitmeyen ağlamalar, dediğini yaptırmak için rüşvetler, tehditler, vurmalar, sınırsız istekler, sorumsuzluklar vs... uzar gider. İlk başta çocuğuna onu uyararak yaklaşan ebeveyn, daha sonra sabredemeyerek, bağırmalarla veya vurmalarla devam eder. Bu şekilde sürekli devam eden yeni bir "kendini tekrarlama" girmiştir hayatlarına. Bu kendini tekrarlamaya "Aile Dansı" denir. Öncelikle anne-babanın aile hayatlarında böyle bir dans var mı yok mu bunu fark etmesi gerekir ve bu dans pistinden inmeye kesin kararlı olmaları, işlerini daha da kolaylaştıracaktır. Burada da eşlerin birbirleriyle olan sağlam iletişimi devreye giriyor. Anne ve babanın çocuk üzerinde aynı kararda olacakları ve ne olursa olsun bu karardan dönmeyecekleri, istikrarlı bir süreç gerektiriyor. Ne yapacağını bilememe, yaptıklarında başarılı olamama ya da destek gerektiği durumlarda da bir aile danışmanlık hizmeti almalarında fayda olacaktır. Böylelikle aile içinde oluşan bu yeni bakış açısı, tüm üyeler ve aile bütünlüğü için sağlıklı iletişim ve güzel bir hayat yolculuğu sağlayacaktır. Mutlu bir aile olmak için ise, buna değer...


[zihni.org sitesi için yazdığım bir makaledir.]


                                  Aile Danışmanı
                                  Hümeyra Yıldız

7 Eylül 2017 Perşembe

EYVAH TARTIŞIYORUZ !

  TARTIŞMA ile ilgili görsel sonucu        Evliliklerde kadın da erkek de ilişkileri için ortak sorumluluğa sahiptir. Bir ilişkinin tüm sorumluluğu tek bir tarafa yüklenmemelidir. Ancak ne yazık ki, evliliklerde tartışmaya sebep olanlar arasında en çok dikkat çeken konu olarak, eşlerden birinin yapması gereken sorumluluklarını yerine getirmeyerek diğerinin üzerine yüklemesi geliyor. Oysa ki evlilik, her iki tarafın da yaşadıkları hayatın tüm yükünü paylaşması, karşılıklı sorumluluk alması, anlayış, hoşgörü ve fedakarlık demektir.
          Kadınlar ve erkekler üzerinde, olur olmadık söylenmiş sözler vardır ve kulak asıldıkça o sözler evliliğe de olumsuz etki eder. Eşler dışarıdan duydukları her sözü hayatına geçirmemeli, erkeğin kadından ve kadının da erkekten farklı olduğunu kabul ederek, başka evliliklerle karşılaştırmaya girmeden evliliklerini kendilerine has bir şekilde sürdürmeye çalışmalıdır. Evlilik hiç tartışmadan yaşanması gerekir diye bir şey olamaz. Her evlilik içinde tartışılacak konu barındırır. Ancak eşlerin tartışma anında ne yaptıkları ve ya ne yapmadıkları sonu belirler. Tartışma anında kişinin kendini kontrol etme gücü zayıflar. Bu yüzden tartışmaya ara vermek ve sakinleştikten sonra karşı tarafın da haklılık payının olduğunu unutmadan problemi çözmeye odaklanmak gerekir. Yani, yapıcı kavga değil, yıkıcı kavga evliliğe zarar verir.
          Kadınlar birden fazla işi aynı anda yapabilecek şekilde yaratılmışlardır. Erkekler ise yaradılışları gereği, sadece yaptıkları işe odaklandıkları için o esnada eşinin söylediği şeyleri anlamayabilirler. Kadın bunu şahsi algılamamalı ve bir problem gibi düşünmemelidir. Kadınların önemsediği bir konuyu erkek hatırlamayabilir. Bu yüzden eşler, yaradılış gereği farklı olduklarını kabul ederlerse bir çok konu çözülmüş olacaktır.
           Her evliliğin kendine ait bir dili olduğu gibi, evlilik içindeki tartışmaların da her evlilikte çözüm yolu farklıdır. Kimisi sarılarak sakinleşirken, kimisi uzaklaşmayı seçer, gözlerinin içine bakmak veya tatlı bir şeyler yemek gibi... Eşler, tartışma esnasında partnerinin sakinleşmesi için neyin gerekli olduğunu bilmeli, yani daha önceden birbirleriyle paylaştıkları bu bilgi, tartışma anında sakinleşmelerine vesile olacaktır.
          Evlilikte tüm sorumluluklar paylaşılmış olmasına rağmen öyle bir konu geliyor ki, kimin yapacağı konusu bile tartışmaya sebep olabiliyor. Bu gibi durumlarda krizi oyuna çevirerek yazı tura veya benzer bir oyunla tatlı sona ulaşılabilir. Önemli olan tartışmaya, hataya veya olumsuzluğa değil, çözüme, mutluluğa ve sevgiye odaklanmaktır. Haklı olmak ve bunu ispatlamak anlık mutluluk getirir.
          Eşler tartışma anında "şunu da söyleyeyim, bunu da demem gerekli..." gibi tartışmayı bitirmeyen hatta uzatan cümlelerin oluşmaya başladığını fark ettiği zaman, yani aralarındaki tansiyon yükselmeye başladığı zaman, bu döngüyü bitirmeye çalışmaktan vazgeçmeli ve daha önceden belirledikleri bir şifre ile veya dil sürçme şakaları ya da kendilerinin buldukları her hangi bir şekilde tartışmayı yumuşatan ve ara verdiren yollar uygulamalıdır. Örneğin: 'Çocuklar Duymasın' dizisindeki çiftin tartışmada "mutfak" şifresini kullanması gibi... Ayrıca tartışma anındaki ses kontrolü, partnerinin de kendisini toparlamasını sağlar. Tartışılan konuyu unutup başka konuları da eklemek problemi büyütebilir. Sadece o tartışmanın konusuna odaklanmak gerekir.
           Evlilik, bir kuş gibidir ve kanatlarının ikisinin de çırpınması gerekir. Ve sonuç muhteşem bir gökyüzü seyridir... Gökyüzünde uçarcasına bir evliliğin hayata geçebilmesi için de eşlerin ufak konuları, tüm günün modunu düşüren büyük sorunlara çevirmemesi gerekir. Eşler, bir kaç saniyede ağızdan sinirle çıkan sözlerin tüm günü mahvetmesine izin vermemeli ve günü güzelleştirecek bir mesaj veya küçük sürprizlerle mutluluğun elini bırakmamalıdır.
          Eşler genelde tartışmayı sonlandırmaya çalışırken bir türlü başarılı olamadıklarını ve tartışmanın ya uzadığını ya da sonuçlanmadan susarak kapatıldığını söylerler. Burada eşlerin, tartışmaya baktıkları açıyı değiştirmeleri gerekir. Eşler tartışmayı aralarına alarak değil, evliliklerindeki bir sorunu çözmek için karşılarına alıp, birbirleriyle konuyu konuşarak çözmelidir.
          Birbirleriyle empati kuran, ben dilini kullanmayı başaran ve fikirlerini önemseyerek haklılık payının olduğunu unutmayan eşler, daha mutlu ve uzun bir evlilik hayatı yaşarlar.
          Her şeyi karşı taraftan beklemeden gerçekleştirilen sorumluluklar ise yapılması zannedildiği kadar zor değildir...

(www.zihni.org sitesi için yazdığım bir makaledir.)

                                                                                                 Aile Danışmanı
                                                                                                Hümeyra Yıldız

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Çağın En Büyük "Anne Rahatsızlığı"

Anne babalar için çocukları, yaşı kaç olursa olsun çok kıymetli, çok değerlidir. Hiçbir anne-baba çocuklarını yetiştirirken, bile isteye yanlış davranışlar sergilemez. Ancak iyilik ve doğruluk adına yapılan her davranışın çocuğa etkileri olumlu olmayabiliyor. Yaşayıp tecrübe edindikten sonra anne babalar çocukla olan iletişimi veya çocuğa yaklaşım şeklini düzeltmeye çalışmak için "ne yapabiliriz?" arayışı içine giriyor, kendilerinde "eksiklik, suçluluk, yetememezlik" duygularını hissediyorlar. Özellikle de anneler bu duyguyu yoğun olarak yaşıyor. Her çocuk annesine özel, her anne çocuğuna özeldir.
Bir annenin birden fazla çocuğu olabilir ama her çocuğun bir annesi vardır. Bütün anneler bunun bilincinde olarak her çocuğuna aynı sevgi, ilgi ve merhametle yaklaşırlar. Ancak doğru olduğunu düşünerek yaptığı bazı davranışların istemediği sonuçları doğurmasıyla annenin yaşadığı duygu karmaşasına bir de sosyal medyanın "mükemmel anneleri" eklenince, "çocuğuma yetemiyorum" düşüncesi ve mutsuz anneler topluluğu arttıkça artıyor. Sosyal medyanın bu etkilerinden sadece "yıllardır yanlış yapmışım" diyen anneler değil, anne adayları ve taze anneler de çok etkileniyor. Ne yapacağını, çocuğuna nasıl yaklaşacağını bilmeyen anneler çıkıyor ortaya. Yani bir nevi "anne rahatsızlığı" ...
Anneler, aklına ve kalbine yerleşen bu kemirgen rahatsızlıktan kurtulmak için sürekli yeni bilgiler edinip, bu bilgileri çocukları üzerinde denemeye çalışıyorlar. Bu şekilde geçen süreçte, aile bilgiye ve doğruya odaklanırken, çocuğa sevgi ilgi ihmal edilebiliyor.
"Mükemmel anne" sendromu, kadında, çocukta yani ailede huzur bırakmayabiliyor. Bilgiler değersizdir demiyorum, elbette önemlidir. Ancak mükemmel anne olmak veya mükemmel çocuk yetiştirmek derdine annenin, karışmış kafası ve ailenin kaçan huzuru çok daha büyük sorunlara sebep olabiliyor.
Sevgi, çocuğun da anne babanın da aile içinde en çok ihtiyacı olan şeydir. Sevgi olduktan sonra; başka anneler ne yapmış, ne yapmamış, nasıl yetiştirmiş diye dertlenmekten ve o anneyi harika görüp kendini eksik hissetmektense, geçirilen kaliteli zamandan haz almaya bakmalı anne babalar...
-O anne ne güzel oyunlar oynuyor, ben hiç böyle oynatamıyorum.
-O anne şunu yapıyor bunu yapıyor, ben hiç yapamıyorum... vs.
Hiçbir anne mükemmel değildir ama bazı anneler sosyal medyayı mükemmel kullanabilirler. İlgi, sevgi veya kaliteli zamandan anlaşılan sadece oyun oynatmak değildir. Her annenin çocuğuyla kendine özgü iletişimi olabilir. Yeter ki, çocuğun ne demek istediğini anlasın, başka annelere ve onların çocuklarına göre değil, kendi çocuğuna göre ANNE olsun.
Anne Rahatsızlığının en etkili ilacı, annelerin kendi Çocuklarıdır...


(www.zihni.org sitesi için yazdığım bir makaledir.)


Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

10 Ağustos 2017 Perşembe

BABA NEREDE ?

baba ile ilgili görsel sonucu

Çocuk yetiştirmede annenin yaptıkları elbette ki, hiç azımsanmayacak kadar çoktur.
Anne çocuk arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Ancak anneden bahsettiğimiz kadar, bir de babalara çevirsek perspektifimizi, işte o zaman, o baktığımız babada, çocuğumuz üzerinde çok büyük bir etki olduğunu göreceğiz.
Konumuz “baba”ysa, önce kadına eş olan erkekten bahsedelim.
Erkek dediğimiz zaman aklımıza; güç gösterisi, baskınlık, para, sertlik, masaya yumruk, son söz, cinsellik… vs geliyorsa aynı kişiden bahsetmiyoruz.
Erkeği erkek yapan özellikler diye bir konuya girmek istemiyorum. İnsanı insan yapan özellikler bize yeter…
Eşler birbirlerine “kadın-erkek” ten önce “insan” olarak bakmalı, insani duygularını anlamaya çalışmalı, yardımlaşmalı, paylaşmalı, saygı-sevgi hissetmeli; her zaman karşı tarafında haklılık payının olduğunu unutmadan; cevap vermek için değil, anlamak için dinlemeli…
Bir kuşun tek kanatla uçamayacağı gibi bir evlilik de tek tarafın çabasıyla yürüyemez.
Çiftler, anne-baba olmadan önce, birbirine eş olmalı, bir olmalı, birlik olmalı, tamamlayan-tamamlanan olmalı, tamam olmalı… Kendi kültürünü oluşturan bir aile olmalı. Sonra anne-baba olmalı. Ama doğurmaya vesile olan-doğuran anlamında değil! Yetiştiren anlamında ANNE-BABA…
BABA; alternatif veya yedek bir ebeveyn değildir. Çocuğun maddi ihtiyaçlarını gideren bir cüzdan değildir. Çocukla anne bağının çok kuvvetli olduğu bir gerçek, ancak bu bağın olması babanın uzak duracağı anlamına gelmez.
Babanın çocuğuna yakınlaşması için öncelikle babanın adım atması ve annenin de buna fırsat vermesi, eşine güvenmesi gerekir. Babalara özellikle “yapamayacağı” güvensizliğini vermemek gerekir. Aksine çocuğun bakımıyla, yemesiyle, uyumasıyla, oyunuyla yakından ilgilenen bir babanın çocuk üzerindeki olumlu etkileriyle birlikte, kendi hayatına da gayet olumlu etkileri olur.
Çocuklar kendilerine, özellikle bir kahraman olarak gördükleri babalarını model alırlar, adımlarını takip ederler, yaptıklarını taklit ederler… Burada babaya çok iş düşer. Ancak baba bunu bir görev olarak algılarsa yapmaktan zevk almayacağı gibi, yorgunluktan başka bir şey hissetmez. Çocukla geçirilen vaktin değerini bilmesi, ebeveyni olarak çocuk üzerindeki kendi etkisini görmesi ve doğru rol model olmaya çalışması gerekir. Çocuğa yaklaşımındaki bu doğru davranışların karşılığını, kısa zamanda çocuğunun hareketlerinde görür.
Aynı zamanda babayla kaliteli vakit geçiren çocukların daha mutlu, sevgi dolu, özgüvenli, paylaşımcı, kendini ifade edebilen, gelecekte aile düzenini kolay kurabilen, başarılı bireyler olduğu gözlemlenmiştir.
Araştırmalara göre çocukla vakit geçirmenin, babaya da olumlu etkileri vardır: Hayata karşı pozitif yaklaşımı artar, daha enerjik olurlar, genç kalırlar, başarıları artar, daha mutlu olurlar. Çocukla ilgilenmek kişiye kendini sorumluluk sahibi hissettirir, hayata karşı sevgisi artar, daha düşünceli, çalışkan ve paylaşımcı olurlar…
Çocukla baba arasındaki bu güven ve sevgi ilişkisi sadece kendilerine değil aynı zamanda anneye de faydalıdır.
Evlilik tek taraflı bir çabayla yürümeyeceği gibi ebeveynlik de aynı şekilde sadece annenin üzerine düşen bir sorumluluk değildir. Baba da eğer çocuk üzerinde ebeveynlik görevini tam olarak yerine getirirse çocuk bakmak anneye yorucu gelmez. Kadını yoran çocuk değil, ilgisiz eştir. Bir ailede üzerine düşeni yapan bir eş, bir baba varsa o ailede huzur kaçınılmazdır. Annenin dinlenmeye vakti, kendine saygısı, özgüveni, huzuru var demektir…
Çocuk denilince akla sadece anne gelmemelidir, hatta babanın çok etkili olduğu unutulmamalıdır.
Bir meslek uğruna yıllarca eğitim görüp dirsek çürüten insanlar, doğuştan anne – baba olunmayacağını anlamalı ve annelik-babalık sanatı için de kendini geliştirmeye çalışmalıdır…

(www.zihni.org sitesi için yazdığım bir makaledir.)

Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

28 Şubat 2017 Salı

KİTAP MI, KART MI??

Çocuk gelişimi o kadar hassas bir konu ki, anneler artık gelişim destekleyici olarak satılan bir çok şeyi çocukları için alıp dener hale geldi. Bunlardan elbette çok yararlı olanlar da var.. Ben bu makalemde şu yararlı, bu zararlı veya gereksiz gibi bir bilgilendirme yapmayacağım, ki zaten uzmanlık alanım değil. Benim burda anlatmak istediğim Kitap mı, kart mı? Yani, gelişmekte olan bebeğimizin çocukluğa adım attığı zamanlarda bilgilendirmek, eğitmek, bir şeyler öğretmek maksadıyla nesneler, taşıtlar, sayılar, hayvanlar, meyveler veya aile bireylerinin anlatıldığı hem kart hem de kitaplar üretiliyor. Bebeklikten itibaren görsele önem verip öğrenmesini daha kolay hale getirebiliriz. Bu bahsettigim şeyler hem kartla hem de kitaplarla ve gerçek hayatta da göstererek destekleyip öğretebiliriz evet ama küçük bir detay hatırlatmak isterim bu konuda.  Eşleştirme, parça birleştirme, tamamlama gibi farklı içerikli olan kartları ayrı tutarak demek istiyorum ki, çocukların yirtmamasi için kalın kartondan yapılan öğretici çocuk kitapları bence bir adım daha önde. Sebebi, kartlar da öğretir ama kitaptan öğrendiği ekstra bir şey vardır, "kitap okumak".
 Çocuk o an kitap okuyor, kitaba dokunuyor, onunla vakit geçiriyor, bir şeyler öğreniyor ve eğleniyor. Yani kartlardansa kitaptan öğreniyor olduğunu yazıyor aklına. Çocuklarin kitap okumayı sevmesindeki en önemli faktör anne-babasinin doğru rol model olması, çocuğunun yanında kitap okuması, çocuğuna hikaye-masal okuması,kısaca kitapla haşır neşir olmasıdır. Önemli bir diğer faktör de çocuk kitaba alışmali, bebekliği itibariyle kitaptan çok şey öğrenmiş olduğunu fark etmeli.. Kartlar eğitici olarak kalır akılda ama kitap hem eğitici hem de alışkanlık olarak kalır hayatında. Bu da ailenin çocuğuna vermesi gereken bir bilgi..


Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız