28 Mart 2019 Perşembe

ÇOCUĞUNUZA KİTAP OKUYOR MUSUNUZ?


 Ebeveynlikte anne babanın çocuk yetiştirirken dengede olması, çocuğun gelecek hayatının kalitesi açısından oldukça büyük öneme sahiptir. Günümüzde çocuk yetiştirme ekolleri aldı başını gidiyor. Batı ekolü, doğu ekolü, doğal ebeveynlik ekolü, bağırmayan anne ekolü, ödülsüz-cezasız ekol… ve daha bir çok çocuk yetiştirmede ses getirmiş ve anne babaların kafasını bulandırmış ekoller… Şu doğrudur, bu doğrudur diyemem ancak bir ekolü olduğu gibi yaşamaya çalışmak ne kadar mantıklı onu pek aklım almıyor. Kendi annelik karakteri veya anneliği geçtim yaşam tarzı olarak kendisine uygun olup olmadığı konusunda tam olarak o takip ettiği anne veya baba modellerine uygun mu acaba diye öncelikle düşünülmesi, tartılması gerekiyor. Tabi en oluru bir durumu olduğu gibi kabullenmektense, Allah’ın insanlara verdiği “aklı” kullanarak, ebeveynlikte de bir yol çizmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Bir mesleği icra edebilmek için en az 4-5 yıl dirsek çürütülüyorsa, anne-babalık da eğitim ve gittikçe kendini geliştirmek isteyen bir meslektir. Çünkü burada söz konusu “insan yetiştirmek”tir. Böyle gelmiş böyle gider düşüncesiyle eski dönem annelik ve babalık bilgileriyle bu çağın çocuklarına ulaşmak imkansızdır. Özellikte teknoloji çağı olarak geçen son dönemin çocukları, yani alfa kuşağı gümbür gümbür gelirken bu çocuklarla iletişime geçmek hiç de sandığınız yoldan veya sevdiğiniz ekolden olmayabilir. Bağırmayan anne olmak derdine tüm duygularını içine atıp, aslında kendisi olmadığı rollere bürünmeye çalışırken, kendinden giden benliklerle gittikçe mutsuzlaşan, kendini eksik hisseden, gergin anne modelleri türemeye başladı. Evet bağırmayan anne olmak bir çok aileye huzur getirmiş olabilir ama bu onlara uygun bir yoldur, eğer uygunluğu oturmayıp zorlamaya çalışılan bir durumsa, şartları çok da zorlamamak gerekir. Bir annenin de duyguları vardır ki bu kızgınlık, üzgünlük, kırgınlık olabilir. Bunları yaşayıp çocuğuna aksettirdiği için vicdan azabından bir yerlere sığamayan anneler, artık anneliğin ve çocukluğun bu tek çizgisinde takılıp kalmamalı diye düşünüyorum. Çocukların temiz dimağlarında daha çok olumlu anılar iz bırakır. Bu yüzden haksız yere fazla bağırdıysanız, üzülmeyin her şey bitmiş değil. Doğru iletişim yollarıyla çocuğunuzu önemsediğinizi ve sevdiğinizi söyleyip özür dilemeniz, onda çok güzel hisler ve anılar bırakacaktır. Önemli olan; kırgın, kızgın veya üzgün olmuş olmanın, tüm sınırları aşıp çocuğa hakaret etme veya (fiziksek, psikolojik fark etmez) şiddet uygulama hakkını vermediği bilincidir.
kitap okuyan anne ile ilgili görsel sonucuŞimdi asıl anlatmak istediğim konuya gelelim. Günümüz anneleri ekol derdine düşüp, çocuk yetiştirmekte birbiriyle yarışmaya ve hatta başka annelerin farklı tarzda yetiştirmelerini aşırı derecede yanlış bulup, onların çocuklarına acımaya o kadar takılmış bir durumda ki, atladıkları çok önemli bir detay var. Üstelik bu, detay diye anlatacağım kısım ise çocuğun tüm hayatının kalitesini etkileyecek bir şeydir. Bağırınca ne yapacağını şaşırıp telafi edebilmek için bin takla atan anne-babalara bir hatırlatma sadece. Bağırmalarınızın telafisi edilebilir, merak etmeyin. Ya hemen ya da başka bir anda bunu çocuğunuzun beyni silip yerine sevgi dolu anılar ekleyebilir. İçiniz rahat olsun. Ancak sebebinin siz olduğunuz ve telafisini sizin yapamayacağınız, hatta çocuğunuzun da ya yapmayacağı ya da yapabilmek için oldukça fazla uğraşması gerekeceği bir durumdan bahsediyorum. ÇOCUĞA KİTAP OKUMAK!!!
Henüz okumayı bilmediği için çocuğa hiç kitap alınmayan ev sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Peki okumayı öğrenince kitap okumayı seveceği veya alışkanlık haline getireceği beklentisi de nereden geliyor, bu da merak konusu… Öncelikle anne-babaya düşen en büyük görev model olmak, okuyor gibi yapmak değil, OKUMAK. Çocuğun aklında okuyan anne baba resmi yerleşirse kitaba karşı merakı olur. Bir de okumayı öğrenmesine kadar beklememek gerekir. Bebeklikten itibaren ayına- yaşına- ilgisine göre gittikçe ne alıp okuyacağınızı bileceğiniz bir duruma geleceksiniz zaten. Bebekler için kartondan yapılan ve sadece resimden ibaret olan kitapların hiç de hafife alınmaması gerekiyor. Her sayfada o resmin ne olduğunu söyleyip geçmektense, üzerinde bir şeyler anlatıp, detaylar verilerek çocukta merak duygusu uyandırılabilir ve kitap sevgisi aşılanabilir. Başta dediğim gibi anne-babalık da gelişmek ve eğitim ister. Anne-babalar kendini ne kadar geliştirirse, o kadar kaliteli çocuklar oluşur. Kitap okuma isteği, bilgisi, sevgisi 2 yaşındaki bir çocukta da olur ve emin olun artan kelime dağarcığına, özgüvenine, kendini ifade etmesine ve siz okudukça ezberlediği sayfaların aynılarını tekrar size anlatmasına hayret ve hayranlıkla şahit olacaksınız.
Unutulmaması gereken önemli bir konu olarak gördüğüm için bu makalede sadece kitap konusuna değindim. Aslında ekollere takılıp unutulan ve ilerde telafisi zor olacak nice değerlerimiz var hayatımızın kalitesi için… Bir düşünmek lazım. X ekolü, Y ekolü, Z ekolü peşinde koşmayın. Gelişen anne baba olma yolunda ilerleyin. Koşmasanız da sadece ileri doğru gidin. Bu dönemin çocuklarına bu şekilde ulaşabilir ve değerlerine bu şekilde değer katabiliriz. Yoksa yeni nesile yazık olabilir korkusu beni hayli sarmakta!!
Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız

GÜLSÜM HANIMIN KIZI

diploma yeminli tercüme
-"Kitap okumuyor. Saatlerce çizgi film izliyor, başından kaldıramıyorum. Hele telefonu eline aldı mı, mümkün değil bırakmıyor. O kadar merakla ve heyecanla sormama rağmen, gününün nasıl geçtiğini hayatta anlatmaz mesela..." diye konuşmasına devam ediyor Gülsüm hanım.
Sadece kızının yapmasını istediği ama bir türlü yaptıramadığı davranışlarına odaklanmış bir şekilde, uzuuunca bir liste gibi akıp gidiyor söyledikleri.
Halbuki faydalarindan, zararlarından bahsedip davranışlarıyla ilgili açıklamalar yapmış, onu uyarmış, önemsemiş olmasına rağmen bir çocuk bunu yaparsa, hiç uyarılmayan çocuklar nasıl olurdu kim bilir diye düşünüyor içten içe.
'Peki ya o dakikalarca kendisi oyun kuran çocuklar, kitap okumayı ve incelemeyi seven çocuklar, hayatlarında telefon ve televizyon sınırını kabul eden çocuklar, hele hele gününün nasıl geçtiğini anlatan çocuklar... Bunlar nasıl oluyordu? Hepsini onemsememe rağmen benim kızımda neden yerleşemedi bu özellikler?...' diye sorgulamaya başladı kendisini.
Araştırdı, sordu, okudu okudu, düşündü ve artık anlamıştı. Biliyordu. Bu dedikleri çok önemliydi ve kızının hayatına yerleşmesini istiyordu ama bir eksik vardı. Kendi hayatında bu saydıklarına ne kadar önem veriyordu acaba? İzlediği veya izlemese bile sürekli açık olan televizyon, kitaplıkta kendisine ait sadece  bir kaç tane olan üzeri tozlanmış kitap, elinden düşürmediği telefon, kendi gününün nasıl geçtiğini anlatmadığı gerçeğini düşününce, yüzüne tokat gibi vurulmuştu sorularının cevabı. 
Gülsüm hanım kızının değil aslında kendisinin güzel bir değişime ihtiyacı olduğunu anladı ve uzuunca bir liste yaptı, ama bu sefer kendisi için. Kararlıydı, listeyi hayata geçirecekti. Ve bu süreçte kızına yapmasını istediği şeylerle ilgili bir uyarıda bulunmayacaktı. Çünkü yapmıyor olması sebebiyle kızına "yap" demeye artık kendinde hak görmüyordu. Kırk gün kadar, kendi hayatı için sınırları olan ve yeniliğe açık bir sürecin sonunda, kızının da değişmeye başladığını gördü. Kızı bu süreçte gözlemlemişti annesini tabiki. Ve artık değişimle ilgili kızına bir açıklama yapma zamanı gelmişti.
-"Sana önceden yapman için söylediğim hiçbir şeyi kendim yapmadığımı farkettim. Dolayısıyla dediklerim doğru olsa bile, sana etki etmiyordu. Kendimde artık uyarma hakkı görmedim ve önce kendim uygulamaya başladım. Çok geçmedi farkettin değişikliği ve sen de bana katıldın. İlk yaptığım yanlış bir yaklaşımdı bunun için özür dilerim. Bundan sonrası için birlikte bir liste yapmaya var mısın?" 
Gülsüm hanımın  kızı artık annesindeki değişimin güzelliğinin farkındaydı ve birlikte yapacakları şeyleri düşündüler.
Uzun zaman sonra dışarda bir yerde Gülsüm hanımla karşılaştığımda çantasında kitabıyla gezdiğini öğrendim ve Gülsüm hanım kızının artık hem kitap okumayı çok seven bir kütüphane üyesi, hem de gününün nasıl geçtiğini detaylarıyla anlatan bir çocuk olduğunu söyledi.
-"Öyle ki bazı anlattıklarında bu küçük detaya ne gerek var diye düşünüyorum ama anlatmadığı zamanların acısını çıkarırcasına o anlatıyor ben de hevesle dinliyorum..."

11 Ocak 2019 Cuma

UNUTMAYIN! O SİZİN EŞİNİZ


Kadın ve erkek evlenir, eş olur birbirine. Canım der, aşkım der, karıcım-kocacım, sevgilim der. Eşine
seslenirken sevgi de ekler hitabına. Hatta ne güzel der çoğu çift: “Eşime ismiyle hitap ettiğim zaman,
anlar ki ona kızgınımdır.”
Bir insanın toplum içinde taşıdığı rolleri vardır. İnsandır, kadındır, erkektir, annedir, babadır, evlattır,
arkadaştır vs… Her bir rolünü gerektiği yere göre kullanır. Eşine eş, arkadaşına dost, ebeveynine
evlat.. Rollerinden biri diğerinin yerine geçerse iletişim ne hale gelir bilinmez ve insan bunu
dengeleyerek yaşamına devam eder.
Peki bu durum çocuk için de aynı mıdır acaba? Çocuk, yaşam mücadelesini ve ne yapması gerektiğini,
dünyaya geldiği aileden öğrenir. Biraz önce bahsettiğimiz eşlerine sevgi ekleyip hitap eden kadın ve
erkeğe, çocukları olunca ne oldu dersiniz? Dünyaya gelen nur topu gibi evlatlarının adı Deniz olsun. O
kadın; Deniz’in annesi, o erkek; Deniz’in babası oluyor. Evet, anne-baba olmaları gayet güzel ve
heyecan verici bir gelişmedir. Ancak kadının ve erkeğin, anne-babalık rolleri o kadar baskın olmaya
başlıyor ki, birbirlerine eş olma rollerini unutuyorlar. Bu durum basit gibi görünse de, özellikle
erkekler bir süre sonra eşlerinin sadece “anne” olarak var olmalarından rahatsızlıklarını dillendirmeye
başlıyorlar. Bu dillendirme, bazen sözle olabiliyor ama çoğunlukla hal diline yansıyor ve eşler arası
soğumalara sebep olabiliyor. Kadının eşine seslenmesi; “Babası, biz bugün parkta yeni bir arkadaşla
tanıştık!.” gibi babalığı üzerinden olup, çocuğuyla kendini bütünleştirip, babayı dışta bırakacak
(ötekileştirecek) bir şekilde olabilirken benzeri bir durum olarak babadan da bir örnek gösterelim:
Erkeğin eşine seslenmesi; “ Annesi, altımıza yaptık biz.” gibi örnekler yaşantımız içinde gayet normal
bir diyalog olarak devam eder. Artık aşkım’lar, sevgilim’ler yerini annesi, babası’na bırakmıştır.
Hitaplarıyla duygularına gönderdikleri sevgileri artık azalmaya hatta yok olmaya başlamıştır. Güzel söz
duymadıklarını fark ettiklerinde, eşler için uzun bir zaman geçmiş olabiliyor. Çocuğu üzerinden
diyaloğa devam eden eşlerde sorun olan sadece çift ilişkisi olmakla kalmıyor. Çocuğun kendiliğini fark
etmesi de tehlikeye atılıyor. “Parkta kimin yeni arkadaşı oldu, altına yapan kim, kim uyudu, kim
yemek yedi…” Çocuktan bahsederken onu kendisi olarak anlatmak gerekiyor, anne babanın kendisiyle
birleştirerek anlatması değil. Ve bu makalenin asıl amacı; eşlerin birbirine olan rollerini unutmaması
gerektiği mesajıdır. Birbirlerine eş olmaları evlilik için çok değerlidir ve eş olmanın her zaman taze
kalmasında, hitabın da payı vardır. Bir de konuya çocuk açısından bakacak olursak; çocuğun anne
babasını tek tek yaşamaya hakkı olduğu kadar, anne baba ilişkisini de görüp bilmeye ve bunu
yaşamaya hakkı vardır. Birbirini seven ve bu sevgiyi çocuğunun önünde belli eden eşlerin çocuklarının
daha mutlu olacağı aşikar. Bir de olayın kıskançlık boyutu var tabi. Çocuğuyla kendini birleştirip diğer
ebeveyni dışlayan hitaplar çocukta da o bağımlılığı kabul etmeye ve diğer ebeveyni dışlamaya sebep
olabilir. Karı-kocanın birbirine sarılmasına müsaade etmeyen çocuklar bu duruma örnek gösterilebilir.
Çocuğunuza onun ebeveyni olduğunuzu belli ettiğiniz kadar birbirinizin de eş olduğunuzu belli
etmeniz gerekiyor.
Mutlu çocuk, mutlu aile, mutlu karı-koca ilişkisi için, belki de her ayrı bireyin kendi rollerini doğru
yerde kullanmaları yeterli olacaktır.
Aile Danışmanı
Hümeyra Yıldız